Yeni Söz

4.4.06

Peki, Sonra Ne Oldu? / Özgür Mumcu

12 Eylül’ün darbesini yemiş, kendine gelmeye çalışan Türkiye’nin 80’li yıllarında bir demokrasi mücadelesi vardı. Günümüzde bir demokrasi havarisi gibi anılan Turgut Özal’ın iktidarı, 12 Eylül’ün baskıcı tarafından ödün vermemekteydi. İktidar, liberalizmin sadece iktisadi yanını uygulamakta, siyasi özgürlükler konusunda askerlerle çok da ayrı düşmemekteydi. Özal liberalizmine, alaturka liberalizm denmesinin sebebi de bu idi. Thatcher ve Reagan’la dünyaya hâkim olan muhafazakâr dalganın, liberal iktisadi formüllerini uygulayan dönemin iktidarı, aynı zamanda askerin getirdiği siyaset yasakları kalkmasın diye meydanlarda ter döküyordu. Siyasi yanı eksik tek bacaklı bir liberalizm, bir hilkat garibesi, yükselen değer diye önümüze sunuluyordu.
O dönemde 12 Eylül’ün acımasızca yerle yeksan ettiği sol, demokrasinin işlemesi için verilen mücadelenin bayrağını taşıyordu. Her sene 1 Mayıs gösterileri için meydanlarda toplanmak için çırpınılıyor, ancak bir iki salonda panel yapma izni ile yetiniliyordu. Sendikalara ve siyasi partilere bir deli gömleği giydirilmiş, sivil toplum ancak Türk-İslam sentezini savunduğu ölçüde kendine yer bulabiliyordu. Donemin SHP’si hak ve özgürlüklerin genişletilmesi ve normale dönüş için, hem 12 Eylül yasaklarıyla hem de Özal hükümetiyle boğuşuyordu. Her ne kadar, ithalat patlamasıyla vitrinler zenginleştiyse de, siyasi ve kültürel hayat, baskıcı rejimlere has bir çoraklık içindeydi.
Bulutsuzluk Özlemi, « Acil Demokrasi » diye haykırıyor, albüm kapağını ise bugün jakobenlik ve anti demokratlıkla suçlanan Bedri Baykam’ın deseni süslüyordu. Meydanlarda SHP «Dev Uyanıyor » diyerek gücünü arttırıyor ve sonunda belli başlı belediyeleri eline geçiriyordu. Hatta daha sonra HEP ile secim ittifakı yapıp, yörenin sesini Meclis’te duyurmasına katkı da bulunuyordu.
Sosyal demokrasi, demokrasinin, hak ve özgürlüklerin artması için yapılan mücadeleyi on yıl her turlu baskıya karşı sürdüren bir siyasi hareketti. Peki, sonra ne oldu? Ne oldu da aslan sosyal demokratlar, demokrasi mücadelesinde geri kaldı? Ne oldu da, kamuoyunda artik tutucu, umut vaat etmeyen bir hareket olarak algılanmaya başladı? Karaoğlan donemi ile 80’li yıllarda umut ve değişimin sözcüsü olan bir siyaset anlayışı, neden artik bu nitelikleri taşımıyor?
AKP’nin iktidara gelmesiyle iyice taraftar bulan, İdris Küçükömer’den esinlenmeyle, Türkiye’de sağ sol, sol da sağdır önermesinin durumu açıklayacağını sanmıyorum. Ne merkez-cevre çatışması ne de elit-halk şablonunun durumu ortaya koyduğuna inanıyorum. Çünkü ilk bakışta makul ve derinlikli gelen bu analiz tarzı, sanki daha karmaşık bir konuyu çok basite indirgiyormuş gibi geliyor bana. Bu söylemle Türkiye’nin yakin siyasi tarihinden bihaber biri karsılaştığında ne düşünür? « Türkiye 2000’li yıllara kadar tek parti yönetimindeydi ve Soğuk Savaş sonrası yeni düzende, halkın sesi sonunda iktidara geldi. ». 1950’den beri çok nadiren iktidara gelmiş bir hareket, nasıl halkın sesini bastırmış ve ceberut bir Kemalist anlayışla hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına katkıda bulunmuş olabilir? « Umudumuz Ecevit » ve « Aslan Sosyal demokratlar » dönemlerinde alınan geniş kitle desteği bu bakış açısıyla nasıl izah edilir?
Yani, sosyal demokrat hareketteki atalet ve muhafazakârlaşmanın, bu harekete mündemiç olduğu inanışı, ezber bozalım derken, çarpık bir ezber geliştirmektir. Ancak, sorumuzu tekrar edelim, ne oldu da aslan sosyal demokratlar, demokrasi mücadelesinde geri kaldı? Umarım, beraber bir yanıta ulaşabiliriz.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home