Yeni Söz

6.4.06

CHP-2: İktidar Stratejileri / Ulaş Bayraktar

Bu yazıyla geçen sefer başlattığım CHP tartışmasına devam etmek istiytorum. Çıkan kısmın özetini verecek olursak, siyasal partilerin ikili bir işlevsel yapısı olduğunu, bir yandan temsil görevi görürlerken, bir yandan da öncü rol oynadıklarını savunmuştuk. Sadece temsile oynamanın popülist bir çıkmaza gideceğini, öncü rolün çok abartılmasının da otoriter bir jakobenizmle son bulacağı fikrini ileri sürmüştük.

Bu temsil-öncülük ayrımı siyasal partilerin toplumla olan ilişkilerinin işlevsel doğasını anlamaya yönelik bir perspektiftir. Oysa siyasal partilerin varoluşunda en az toplum kadar önemli bir boyut daha vardır ki, o da tabii ki iktidardır. Bir siyasal partiyi herhangi bir sivil toplum örgütünden, düşünce kulübünden ayıran temel unsur, onun iktidarı ele geçirmeye ya da en azından ondan pay almaya çalışmasıdır. İlla ki iktidara gelmeyi ana hedef olarak görmeyen, sadece belli bir ideolojinin, belli bir fikirsel kimliğin siyasal alandaki mevcutiyetinin simgesel devamını amaçlayan hareketlerin olduğu yadsınamaz. Bu oluşumlarda bile iktidar gözden çıkarılmış değil, sadece geçici olarak ertelenmiş bir hedefe işaret eder. Dolayısıyla, “iktidar” şu veya bu şekilde siyasal partilerin mayasında vardır.

Konu siyasal partilerle iktidar kavramı arasındaki ilişki olduğunda yine bir ikili ayrıma gidilmesi gerektiğini düşünüyorum. Neticede, iktidara gelmeye çalışmakla, iktidarı kullanmak arasında stratejik farklılıkların olması doğaldır. Başka bir ifadeyle, bir parti bir yandan iktidara gelmeye, bir yandan da iktidarı kullanmaya yönelik stratejiler geliştirmek zorundadır. Bu iki stratejinin örtüştüğü yani iktidarı kullanma stratejisinin aynı zamanda onu iktidara taşıyabileceği savunulabilir. Örneğin bir sosyal demokrat parti, sosyal demokrasiye dayalı bir parti programı hazırlayıp, iktidara geldiğinde bu program çerçevesinde icraatlara girişeceğini yani iktidarı bu şekilde kullanacağını iddia edebilir. Bu programı benimseyen, destekleyen seçmenler de partiyi destekleyip onun iktidarı elde etmesini sağlayabilir.

Peki CHP örneğine dönecek olursak bu stratejik örtüşmenin geçerli olduğunu söyleyebilir miyiz? Benim naçizane görüşüm görünen durumun maalesef bu yönde olmadığı. Böyle düşünmemde bir kaç etken rol oynuyor. Şöyle ki, başta günümüz CHP’sinin gerçekten bir siyasi program, proje sunduğuna yönelik benim ciddi şüphelerim var. Evet, sosyal demokrasiye inandığına, bunu hayata geçirmek istediğine dair şekilsel bir söylemi var partinin; son zamanlarda, daha içe kapanık, milliyetçi, durağan bir kemalizm anlayışı içinde, sadece AKP’yi günlük tartışmalarda sıkıntıya düşürmeye yönelik sataşmaların gölgesinde gitgide daha da silikleşen bir program... Geçen haftaki tartışmamızın terimleriyle kurgulayacak olursak, temsil popülizminin hazırcevaplığına sığınan bir günü kurtarma haline kurban olan bir parti progamı. Demek ki, CHP’nin iktidara geldiginde iktidarı nasıl kullanacağına dair net ya da güvenilir bir fikre sahip değiliz ki, onu buna dayanarak iktidara getirmeye çalışalım.

Ama yine de farzedelim ki, hani olmaz ya, CHP çok şaşırtıcı bir şekilde kabuk değiştirdi ve tutarlı bir sosyal demokrasi projesi geliştirip, siyasi söylemini bunun üzerine oturttu. Bu durumda ne değişir? Kabul etmek gerekir ki, CHP’nin toplum nezdindeki çekiciliği bugünden daha güçlü olacaktır. Fakat bence bu değişim ve güçlenme bile onu iktidara getirmeye yetmez çünkü sol düşünce Türk toplumu içinde yeterince gelişmiş değildir. Hatta bence yıllarca komünizm korkusuyla beslenmiş Türk toplumu asıl olarak SAĞCIDIR. Dolayısıyla ne kadar ilerici, ne kadar adil bir sosyal demokrat proje sunarsınız sunun, toplum buna mesela özünde görmezden gelinemeyecek sosyal unsurlar taşıyan bir “adil düzen” projesine gösterdiği ilgiyi göstermeyecektir. Zaten siyasi tarihimize baktığımızda solun tek başına iktidara gelebildiği bir dönem yoktur. Türk solunun en ihtişamlı döneminin yaşandığı ortanın solundan esen Karaoğlan rüzgarında bile solun iktidarı mutlak olarak elde edemediğini görebiliriz. Kaldı ki, artık Karaoğlan sevgililer günü programlarında mutlu evlilik mesajları veren yaşlı bir koca (bkz. 14 Şubat 2006 TRT ana haber bülteni), onu iktidara getiren gecekondular da bir iki istisna haricinde külliyen muhafazakar... Uzun lafın kısası sosyal demokrasi bu topraklarda bir iktidar stratejisi olamayacak kadar güçsüz bir düşünce akımı.

Hal buyken CHP’nin önünde iktidara ulaşma stratejisi bağlamında ikili bir yol ayrımı var: ya sosyal demokrasiden vazgeçip, gitgide daha merkezi bir söylem geliştirmek -ki yıllardır fiilen gerçekleşen budur- ya da daha uzun vadeli bir süreç çerçevesinde öncelikle sosyal demokrasinin aslında nasıl bir yönetim modeli olduğunu topluma anlatmaya, göstermeye çalışmak. Tabii kolay olan, ilk seçenektir. Yukarıda da vurguladığım gibi CHP zaten siyasi söylemi içindeki kemalist, milliyetçi ve laikçi öğeleri her geçen gün daha ön plana çıkararak fiilen bu yola girmiştir. Ama bu yol, partiyi asla iktidara götürmeyecektir; çünkü tarihimiz göstermiştir ki, merkez partilerinin popülist söylemleri her zaman bu söylemlerin otantik sözcüsü radikal partileri güçlendirmiştir (bkz. MHP, Milli Görüş partileri hatta Genç Parti). Dolayısıyla, bu silah orta ve uzun vadede her zaman geri teper.

Peki ikinci yol nasıl mümkün olabilir? Bu yazıyı çok uzattım, izin verirseniz, bu sorunun cevabına gelecek hafta devam edelim.


0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home