Yeni Söz

28.12.06

Azdan seçmeli siyasete itiraz/ Ulas Bayraktar


Türk eğitim sisteminin sorunlarından az çok haberdar olduğumu sanıyordum. Oysa üniversitede ders vermeye başladığım ve ilk sınavları yapıp, kağıtları okuduğumdan beri durumun vehametinin şimdiye kadar pek de ayırdına varamamış olduğumu görüyorum. Tüm öğrenim hayatları boyunca hocanın nabzına göre şerbet vermeye, ezberlerdiklerini sıralamaya veya verilen seçeneklerden birini seçmeye alışmış öğrencilerimin sorduğum yorum sorularında ne kadar zorlandıklarını görünce sorunun çok da ciddi olduğunu gördüm. Öğrendiklerini, okuduklarını hiç bir sorgulama ya da işlemeye tabi tutmaksızın tekrarlamaya, verili seçeneklerden birini seçmeye şartlanmış bir kuşak ya da kuşaklarla karşı karşıyayız.

Hal bu olunca da, derslerde anlatılanların, kitaplarda okuduklarının, hocalarından işittiklerinin kendi zihinlerinde de işlenmeye muhtaç olduğunun bilincinde olan birilerine rastlamak da hayli güç oluyor. Peki bu sadece benim çalıştığım üniversiteye özgü bir sorun mu ? Açıkcası hiç sanmıyorum. Başka üniversitelerde de durumun farklı olmadığını, hatta belli bir kuşakla da sınırlandırılamayacak bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum. Bilginin öznel bir yorumla içselleştirilemediği bir toplumda yaşıyoruz artık. Uğur Mumcu’nun o meşhur deyişindeki « bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olan » bireylerden oluşandan daha vahim bir toplumsal coğrafyaya evrildik. Artık bilgi sahibi olanların da özgün, içselleştirilmiş fikirlerden yoksun olduğu ve dolayısıyla bazı verili söylemleri ezberden tekrarlamaktan ibaret bir tartışma kültürüne tamah ettiklerini görüyoruz.

Bu sorunlu fikir edinme ve tartışma kültürünün siyasi arenada kendini hissettirmeyeceğini sanmak doğal olarak büyük bir hata olacaktır. Nitekim mevcut siyasi tartışmalarda hep bir ezberden okuma, belli klişeleri tekrar tekrar, hiç sorgulamadan aktarma hali yadsınamayacak bir şekilde kendini gösteriyor. Bu üretilen söylemin ötesinde, sabit bir algı şablonunun oluşmasına da neden oluyor. Kullandığınız bir takım ifadeler ya da savunduğunuz bir takım görüşler sizin şu veya bu siyasi kategoriyle kodlanmasına yol açıyor. Bir anda bizden veya onlardan, solcu veya şeriatçı, milliyetçi ya da bölücü, devrimci ya da bozguncu, revisyonist ya da ilerici, kemalist ya da irticacı, laik ya da dinci, emekçi ya da liboş oluveriyorsunuz. Böyle bir kodlamaya maruz kaldıktan sonra da ne söylerseniz söyleyin, hatta konuşmayı bırakın ağzınızla kuş tutmaya kalkın herhangi bir iletişim ve tartışma imkanı bulamıyorsunuz.

Türban sorununa mı dem vurdunuz, artık siz bir laik değilsiniz ; insan haklarından mı bahsediyorsunuz bölücü olmuşsunuz bile ; bir takım sivil girişimleri, sivil toplum çalışmalarını mı zikrettiniz solculuğunuz töhmet altındadır artık… Ya A sınızdır, ya B ; başka seçenek yoktur. Daha da kötüsü değil 4 yanlış, tek yanlış ; 1 değil, tüm doğrularınızı görürüverir alimallah.

Bu sitenin temellerinde yatan o arafta olma hali de tam da bu çoktan (hatta azdan) seçmeli siyasi dile bir itirazdır. Hiçbiri ya da hepsi seçeneklerinin de olabileceğini ; A’ların ve B’lerin harmanlanabileceğini iddia etmektir. Yeni bir söz söyleme ihtiyacı tam da burada bulur anlamını. Evet bir taraf olmayan bertaraf oluverir ama illa da verili taraflardan birinin körü körüne taraftarı olmayı gerektirmez bu durum. Siyasetin kendisi zaten taraf olmak, müdahil olmaktır. Ama bu illa da verili siyasi cephedeki siperlerden birine kapağı atıp sonra da o mecranın cephanesindeki verili söylemleri her imkan ve şeraitte savurmak anlamına gelmemeli. Yeni cepheler kazılabilir, yeni sözler hala söylenebilir.

Başka bir dünyanın mümkün olduğuna inandığımız sürece, yeni bir siyasi dil, yeni sözler de sadece ihtimal değil, bir zarurettir de aynı zamanda.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home