Yeni Söz

18.2.07

Baykal’ın derdi ne? / Burak Cop


Ben biliyorum. Daha doğrusu seziyorum.

Başbakan olmak.

Yanıp tutuşuyor bunun için. Vuslata ermeden CHP’yi rahat bırakmayacak. Dolayısıyla Türk siyasetini de. 40 yıldır siyasetle uğraşıyor ve bu uğurda gerekirse bir 40 yıl daha harcar. Sabahları erkenden kalkıp ya yürüyüş yaparak ya da Antalyamın buz gibi sularını kulaçlayarak gençliğini de muhafaza eder, hiç şüpheniz olmasın.

Yazılarına hayran olduğum Ümit Kıvanç, Nokta’daki köşesinde soruyor: “Bugüne kadar Deniz Baykal’ın Deniz Baykal’a has bir görüşünü, hele hele analizini, yorumunu duymuş olan var mıdır?”. Var, hatırlıyorum, bir kere duydum ben. 3-4 sene kadar önce, “Türkiye’nin uluslaşma süreci hâlâ devam ediyor” demişti. Katılmıştım, bu tespite hak vermiştim.

Yalnız sorun şu ki, bu sözde sosyal demokrat partimizin tek adamı (Atatürk de Tek Adam’dı, ama büyük harflerle), bu doğru tespitin üzerine 80 yıllık yanlışlara gün geçtikçe daha da ateşli biçimde sarılıyor. Tespit doğru, çözüm yanlış. İleriye gideceğine geriye gidiyor. 1995 seçimlerinden önceki parti bildirisinde “Kürt sorununu biz çözeriz” diyor, 2007’de “milliyetçilik bu toplumun çimentosudur” diyor. Amma da çimento ha! Kuzey İrlanda’da IRA’nın, Bask Ülkesi’nde ETA’nın siyasi kanatları hiçbir zaman seçimlerde birinci gelemezken, bizde PKK’nın siyasi kolu her seçimde Doğu’da mutlak birinci. Ama Sayın Baykal’ın 80 yıllık ezberleri bozmaya niyeti yok. Biraz daha fazla ezberlemeye niyeti var. Milliyetçiliğin varlığından rahatsız olunmamasını öğütlüyor, “hükümet Kuzey Irak’a (biz Irak Kürdistanı’na “Kuzey Irak” demeye devam edelim!) dalmaya karar verirse biz mecliste kolaylık sağlarız” diyor. Ne olur ki, en fazla memleketin çeşitli yörelerine birkaç yüz cenaze daha gider en fazla… Hem bu cumhuriyeti “siz” kurmadınız mı zaten Sayın Baykal, pardon, oyuncağınız partiniz daha doğrusu… Varsın biraz daha “şehit” ve “ölü ele geçirilmiş terörist” cenazesi gitsin sağa sola. Yeter ki laiklik elden gitmesin. Ha bir de rakı şişelerinin üzerine “Ata” yazılmasın değil mi, bu konularla uğraşsın vekilleriniz.

İnsanların Erdoğan’a oy vermesi için çeşitli gerekçeleri olabilir. Özal’a oy verenler girişimciliğini, kalkınmacılığını sevmiştir. Ecevit dürüsttü, Kıbrıs fatihiydi. Çiller kadındı, “Türkiye’nin modern yüzü” olduğu varsayılıyordu, olmadığı anlaşılana kadar da epey oy aldı. Erbakan Hoca, Hoca işte! Erdal İnönü, Paşa’nın oğluydu, toplumda umut uyandıran bir partinin başındaydı, sempatik adamdı. Demirel toplumu tavlamayı, gıdıklamayı her zaman iyi bilir, becerirdi… Falan filan… Peki bir insan üç kuşaktan CHP’li, Alevi, ne bileyim delicesine altıokçu falan değilse neden Baykal’a oy verir? Neden?

Bu sorunun yanıtı meçhul. Bu yüzden insanlar Baykal’a oy vermiyor yıllardır. Bu yüzden CHP, tarihinde bir kez, o da Sayın Baykal’ın yönetimi altında meclis dışı kaldı. Bir de muhalefetteydi ha!

“Siz onu niye seçmeniz gerektiğini anlayamaz, şu andaki iktidarı beğenmiyorsanız seçecek başka birini bulabilmek için helak olursunuz. Helak olduğunuzda, Deniz Baykal seçmenliğine doğru önemli bir adım atmış sayılırsınız”… Bu satırlar da Ümit Kıvanç’tan.

Evet, oy alması için görünürde bir sebep yok, ama başbakan olmayı da çok istiyor. N’apsak… Ama o biliyor ne yapacağını. Baktı o taraftan iyi rüzgâr geliyor, 1930’ların CHP’sine döndü. Ya da 60-70’lerin Güven Partisi’ne. “Devletçi”liğe, milliyetçiliğe verdi sırtını. Rahmetli Ahmet Taner Kışlalı yeterince kemalist bulmadığı için eleştirirdi CHP’yi. Bu günleri görseydi keşke.

Öyle ya, o günlerde CHP Kürt sorunundan bahsederdi. Gazeteci olarak geçen kış Lice’ye gittiğimde bana “1993’te tüm ilçe boşaltılıp halk Diyarbakır’a doğru sürüldüğünde, Baykal ilçeye girmeye çalışmış ama sokulmamıştı” demişti insanlar. 2002 seçimlerinden önce, fazla ileri gitmeseler de, CHP ile DEHAP ittifak flörtlerine girmişti. Hasan Cemal yazmıştı bir keresinde, “Ulusalcılar eskiden Baykal’dan hazzetmez, ona güvenmezlerdi. Son dönemlerde yakınlaştılar” diye.

90’ların CHP’sinde, hele ki onun tarafından yutulmuş SHP’de, bugünkü gibi partiye doluşturulmuş emekli diplomatların “ülkedeki kaçak Ermenistanlıları sınırdışı edelim” demesi veya azınlık vakıflarıyla ilgili iyileştirici yasalara muhalefet etmesi zor tasavvur edilir şeylerdi. En azından daha bir orta yol bulunurdu…

Rüzgâr farklı esermiş meğer. Bunun adı da “siyaset” olmalı. Ama sosyal demokrasi değil bence.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home