Cuntacısın Dediler Söz Vermediler / Özgür Mumcu
Hiç bir şeyden çekmedi bu memleket Anayasa’dan çektiği kadar. Meclis hükümetini öngören bir Anayasa’yla çok partili rejime geçti, sistem dağıldı. Sistem dağılınca, özgürlükçü bir Anayasa yaptı askerler eliyle. O da üzerimize bol geldi diye yine asker eliyle daraltıldı. 12 Mart’ın askeri savcıları en çok “Anayasayı tağyir, tebdil ve ilga”dan dava açtı. Daraltılmış Anayasa da bol gelmiş olsa gerek ki, 12 Eylül’de yepyeni bir deli gömleğinin adına Anayasa dedik.
Aldıkaçtı Anayasası, gerçekten ne kadar hak ve özgürlük varsa alıp da kaçmıştı. Örgütlenmek yasak, grev yasak, konuşmak yasak... Koca memleket bir askeri garnizon nizamına sokulmaya çalışıldı. Hatta Anayasa referandumundan önce, Anayasa taslağı aleyhine propaganda bile yasaktı.
Bugünlerde yeni bir Anayasa yapamama sürecine girdik. AKP iktidarı birilerine bir takım taslaklar hazırlatıyor. Ama süreci eleştirmek de her zamanki AKP manevrasıyla, askercilik ve cuntacılık sayılıyor. Anayasa hazırlanma süreci hakkında yorumda bulunana hükümet, susup yerine oturması telkin ediliyor. Hükümetin ilgilenmediklerini de AKP yanlısı köşe yazarları, 12 Eylül Anayasasını savunmakla suçluyor. Erdoğan’ın elinde Kenan Evren’in imkanları olsaydı, muhtemelen o da Anayasaya karşı propagandayı yasaklardı diye düşünmeden edilemiyor.
İmdi ilk olarak belirtilmesi gereken, AKP geleneği Aldıkaçtı Anayasası’na ses çıkartmazken, bugün 12 Eylülcülükle suçladıklarının, askeri yönetim esnasında 12 Eylül Anayasası’nı eleştirme cesaretini gösterdikleridir. Gazete arşivleri bu sebeple kapatılan gazetelerin eksik sayılarını bir siyasi cesaret nişanı gibi yakasında taşır.
Bir anayasada temel olarak iki unsur bulunmaktadır. Birincisi yasama-yürütme ve yargı ilişkilerinin düzenlenmesi, ikincisi ise vatandaşların hak ve özgürlüklerinin belirlenmesi. 12 Eylül Anayasası iki konuda da sınıfta kalmıştır elbet.
Avrupa Birliği sürecinde, anayasanın hak ve özgürlüklere ilişkin maddeleri değiştirilerek, insan hakları en azından kağıt üzerinde Birliğe aday olunacak seviyeye getirildi. Böylelikle, 12 Eylül Anayasası’nın en büyük kusuru, büyük ölçüde giderilmiş oldu. Bugün ardı ardına yapılan değişikliklerle, Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklere ilişkin maddeleri Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne paralel bir düzenlemeye tabi. Elbette, hak ve özgürlüklerin daha da iyileştirilmesi ortak talebimiz olmalı. Bu noktada da rehber olarak İnsan Hakları Mahkemesi’nin Avrupa kamu düzeni adını verdiği sisteme iyiden iyiye girmek edinilmeli. Anayasa’da artık çok da sorunlu olmayan temel hak ve özgürlüklerin somutlaştığı kanunların elden geçmesi ise çok daha önemli. Anayasa’da ne yazarsanız yazın, TCK 301. Madde bu şekilde yorumlanmaya devam ettiği sürece mana ifade etmeyecektir.
Türban yasağının kalkması için Anayasa’da bir düzenlemeye gitmenin de tehlikesi büyük. Tehlike türbanla üniversiteye girilmesi değil. Bu konudaki görüşümü daha önceki yazılarda belirttim. Tehlike dini bir yasağın Anayasa’da ifade edilmesi. Yani ilahi bir kuralın, beşeri bir yasama işlemine konu olması. Laiklik, türbanı üniversitede yasaklamak değil ama, türbandan açıkça bir Anayasa hükmünde bahsetmek hiç değildir. Anayasa Mahkemesi’nin kararından sonra hukuken zor da olsa, başkaca bir çözüm yoluna gitmek şart.
Anayasayı oluşturan ikinci unsur yani yasama-yürütme-yargı ilişkilerinde ise tamamen bir karmaşa içindeyiz. Yakın zamanda bir referandumla başkanlık sistemine geçmemiz öngörülürken cumhurbaşkanının yetkileri kısıtlanmak isteniyor. Başbakandan daha çok oy almış bir cumhurbaşkanı ihtimalinde, bu sadece siyasi gerilim getirecek bir düzenleme tarzı. Öte yandan, Anayasa Mahkemesi’nin üyelerinin önemli kısmının Meclis tarafından belirlenmesi de yargı-yasama ayrılığına önemli bir darbe (Fransa’da da sistem bu şekilde ama onun başka sebepleri mevcut). İdarenin işlem ve eylemlerini denetlemekle de görevli Danıştay’a da benzer bir yöntemle üye belirlenmesinin sakıncaları da bariz.
Yetkisiz ama halk çoğunluğunun seçtiği cumhurbaşkanı, süpermen yetkilerine sahip bir başbakan ve hükümeti denetleyecek yargı organlarının hükümet güdümüne girmesi. Bu formülden sağlıklı bir demokrasi çıkmaz. Anayasayı sadece sivil diye tüm bu kusurlarla bağrımıza basmamız beklenmesin. Bir Anayasanın sivil olması onu otomatik olarak mükemmel yapmaz. Sıfatlar her zaman içerikleri belirlemez. Hitler sivil ve laiktir ama demokrat değil. Portekiz’deki Kadife devrim askeri darbedir ama sonuna kadar demokratiktir, İngiltere monarşidir ama demokratiktir, Suriye cumhuriyettir ama despotiktir. Bu Anayasa taslağı da sivildir ama karma karışık ve uygulanamaz bir niteliktedir. Muhalefetin bir an önce mızmızlığı bırakıp yeni önerilerle bu Anayasa çalışmalarına yön vermesi şart. En azından taslak böylelikle kamuoyunda daha çok tartışılır. En sivil odak da kamuoyundan başkası değil. Aldıkaçtı Anayasasından sonra bir de Kaptıkaçtı Anayasası derdiyle karşılaşmamak için, her kesimin dahil olması gereken bir süreçteyiz.
Bu AKP Anayasası taslağını eleştirmek, 12 Eylül Anayasasını savunmak değildir. Aralarında takım kurup mahalle maçına çıkanların bunları tartışması ise ancak gazozuna fikri tartışmadır.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home