Yeni Söz

19.9.07

Türk Demokrasisi Yalanı / Özgür Mumcu


“Milli iradenin tecellisi” siyasetimizin fetiş kavramlarından biri. Her siyasi akımın dayanabildiği, muğlak bir kavram “milli irade”. Kurtuluş Savaşı sırasında bugün antidemokratlıkla suçlanan Cumhuriyetin kurucu babaları, Demokrat Parti iktidarında karşı devrimcilikle suçlanan Menderes hükümeti, bugün AKP iktidarı, kısaca iktidarda kim varsa bu kavrama sırtını yaslamakta. Demokratik bir sistemde, halka dayanarak iktidar olmak ve bununla övünmek elbette eşyanın tabiatı gereği olmalı. Gel gelelim, Türkiye’deki siyasi iktidarlar defeatla asıl amaçlarının demokratik bir sistemin oluşturulması değil, oy çokluğuna dayanan otoriter rejimler kurmak olduğunu göstermiştir. Yakın siyasi tarihimiz, eline geçirdiği iktidarı baskı aracına çevirmekten imtina etmeyen demokrasi kahramanlarının resmi geçitidir.
Öncelikle tekrarlana tekrarlana somut gerçek sanılmaya başlanan bir önermeyi sorgulamamız gerekmekte. Bu önerme, Türkiye Cumhuriyeti’nin bürokrat, seçkinci, kemalist bir azınlığın iktidarında olduğunu ve halk kitlelerinin Menderes-Demirel-Özal-Erdoğan çizgisiyle bu iktidarla mücadele ettiğini, ancak seçkinci iktidarın ordu eliyle halkın taleplerinin önünü kestiğini iddia etmekte. İmtiyazlarını kaybetmek istemeyen ve halkı aşağılayan bir iktidara karşı demokrasi mücadelesi veren manevi değerleri tam Anadolu çocukları imajı iyiden iyiye yerleşmekte.
Bu noktada temas edilmesi gereken bir kaç nokta olduğu aşikar. İlkin, CHP’nin tek parti iktidarının halkı hor gördüğü örnekler olsa da, bu tavrın partinin başat özelliği olduğunu ileri sürmek güç. Dönemin CHP’sinin en katı mensuplarından Mahmut Esat Bozkurt’un şu sözlerini buna örnek vermek mümkün: “Memleket demek siyaset, edebiyat, münevverler demek değildir (...) Meclisi Ali’ye bu memleketi asırlardan beri kılıçlarıyla, sapanlarıyla müdafa eden çiftçiler girecektir... Bunlara cahil demek bütün mukaddesatı tahkir etmektir”. Kaldı ki DP de CHP’nin içinden çıkmış ve 1946’ya kadar bir günah varsa, ahlaken bunu paylaşması gereken kadrolara sahiptir. Unutulmasın ki Atatürk’ün son başvekili Celal Bayar’dan başkası değildi.
İkinci olarak, bugün sanki CHP’nin tek parti yönetimi 2002 seçimleriyle sona ermiş havası var. Hatırlatmakta fayda var, DP’nin iktidara geldiği yıl 1950’dir. Daha sonra da hükümetler ekseriyetle, “milli irade” gereğince milliyetçi mukadessatçı partilerin elinde olmuştur. Herhalde o iktidarlara seçkinci, bürokrat veya kemalist demek imkan dahilinde değildir.
Üçüncü olarak, 27 Mayıs ihtilali çok partili rejim ve demokrasiye karşı yapılmamıştır. Tarık Zafer Tunaya’nın ifadesiyle “DP iktidarı on senelik süre içerisinde (...) çok partili rejimi, aldığı çeşitli tedbirler sonunda ortadan kaldırma yoluna gitmiştir”. Yani bu bakış açısıyla 27 Mayıs, çok partili demokratik düzen tehlikeye girdiği için yapılmış ve Demokrat Parti’nin faşizan yönetimini engellemeyi amaçlamıştır. 27 Mayıs’ın şirazesinden çıkıp, işi siyasi idamlara kadar getirmesi tarihimizde önemli ve utanç duyulması gereken bir lekedir. Fakat bu leke, Menderes hükümetinin demokrasiyi ortadan kaldırma ve yeniden tek parti iktidarı kurma çabalarını unutturmamalıdır.
TCK hükümleri sebebiyle Demirel’den hiç bahsetmiyorum bile. Onun demokrasi düşmanlığı ayrı bir kitap konusu.
Dördüncü olarak, Turgut Özal’ın sivilliği göstermeliktir. 12 Eylül’ün emirleri altında iktisat programı hazırlamış, cumhurbaşkanıyken genel sekreterliğine 12 Eylül’ün kudretli ismi Kemal Yamak’ı getirmekte bir beis görmemiştir. Onun sivilliği bugünkü genç siviller hareketine benzer. Biri converse ile iktidar saraylarında turlar, diğeri de şortla asker denetler. Özal demokrat değildir. Siyasi yasaklardan yana tavrı basın arşivlerinde durmaktadır.
Beşinci olarak, AKP hükümeti demokratlıktan uzaktır. TCK 301. maddeyi getiren, değiştirmeyen, Ogün S.’yi posterleştiren polislere ceza vermeyen, 1 Mayıs’ta işçileri kıyasıya dövdüren ve bütün bunları başka bir iktidar yapıyormuş havasıyla işlerin içinden sıyrılan bir hükümettir söz konusu olan. AKP’nin demokratik tüm açılımları onun hanesine, tüm antidemokratik uygulamaları ise nasıl belli değil CHP’nin hanesine yazılmaktadır. AKP hem iktidar olmanın nimetlerinden faydalanmakta hem de özgürlük mücadelesi yapan bir muhalefet hareketi taklidi yapmaktadır.
Altıncı ve son olarak, yine Tunaya’dan bir alıntıyla bitirelim “Yapılan hareketlere, vatandaşları baş hesabıyla nazara alarak meşruiyet vermek ve bunu demokrasinin tek şartı olarak göstermek yalnız şekli bir özellikle yetinmektir ki, demokrasi ile bağdaşamaz. Çünkü demokrasi bir ideolojidir”. Yani ne tramvayda bir durak ne de bir araçtır. Yani 1950’den beri neredeyse her zaman iktidarı elinde tutan milliyetçi mukadesatçı siyasi akımlar “milli irade”cidir, demokrat asla değil. Ordunun demokrat olmadığı ve bugünkü iktidarın yolunu tanklarla açtığı da aşikarken bu iki otoriter odak arasında sıkışmak da maalesef şimdilik kaderimizdir. Çünkü halen ve Islahat Fermanı’ndan bu yana tabandan gelen gerçek bir demokratikleşme arzusu bulunmamaktadır. Ne acıdır ki, halktan gelen tek demokratik talep, kadının saçını göstermesi yasağının yaygınlaşmasıdır. Bu da bir demokratik talep olarak ele alınabilir elbette ama neredeyse tek demokratikleşme arzusu bu olan bir toplumun da demokrasiyi bir ideoloji olarak benimsediği söylenemez. Toplum siyaseti şekillendirirken, siyaset de toplumu şekillendirir. Sebeplerini bir başka yazıda tartışmak daha yerinde olacak.

6 Comments:

At 19/9/07 22:11, Blogger Ulas Bayraktar said...

DYP'nin logosunu olusturan beyaz kir at'in demirkirat yani demokrattan geldigi cogumuzun malumudur saniyorum. Dolayisiyla demokrasi aslinda en basindan beri yanlis anlasila, yorumlanageldi bu topraklarda. Bazisi bunu sadece cogunlugun kararlarinin kayitsiz-sartsiz hukmu gibi algilarken, digerleri bunun belli ilkelerin toplumsal tepkilere ragmen korunmasi seklinde yorumladigi icin bazen nicel olan ile nitel olana dair buyuk bir cekisme ortaya cikar. Oysa bazen taraflardan hicbiri de aslen demokrasi mecralarinda dolasmiyor olabilir. Tek partinin CHP'si ile DP'yi kiyaslamak ya da Erdogan ile Baykal'i karsi karsiya getirmek bu baglamda pek anlamli gelmedi bana.
Evet kimse AKP'nin demokrat oldugunu savunamaz ama bu gercek, bu siyasi aktorun anayasayi degistirme, cumhurbaskanini secme gibi siyasi egemenlik haklarini kullanmalarina da engel olamaz.
Bu anlamda, DP’yi, AP’yi, Ozal’i gectim nicel bir demokrasi kilifindaki AKP'nin son donemdeki demokratik ilkelerle celisen uygulamalari hicbir sekilde CHP'nin anti-demokratik yonelimlerine yonelik elestirilere bir yanit verme amaciyla ortaya surulmemeli.
Icinden cikimayacagimiz, bir ‘anti-demokratikligime laf eden, demokrat olsa’ kisir dongusunun bizi bir yere goturebilecegini pek dusunmuyorum.

 
At 20/9/07 00:39, Blogger Ozgur said...

Ben yazının "CHP'nin anti-demokratik yonelimlerine yonelik elestirilere bir yanit verme amaciyla ortaya surulmesi" şeklinde algılanacağına ihtimal vermemiştim. Ya da yok birbibirimizden farkımız aslında Osmanlı Bankasıyız yaklaşımını da içermesini istememiştim. Ama şayet öyle anlaşıldıysa demek ki meramımı yeterince anlatamadım. Sanırım tepkim CHP'nin tek ezen, AKP ve geleneğinin de demokrasi ve özgürlük savaşçısı olduğuna dair genel kabuleydi. Bu noktada yazıda bir sorun olduğunu sanmıyorum. Bir de, çok partili hayattan bu yana DP-AP-DYP-ANAP-AKP geleneinin oyunda yer aldığı dakikayla CHP ve geleneğininki kıyaslanamaz gibi geliyor bana. CHP'yi eleştirdk, eleştirmeye de devam edeceğiz elbette. Ama AKP'ye gösterilen hoşgörünün yarısı CHP'ye de gösterilmelidir diye düşünüyorum, CHP'li olmayan biri olarak. Ya da daha iyi bir ifadeyle, CHP kadar AKP ve geleneğini de eleştirmeliyiz. Benim daha önceki yazılardan da anlaşılacağı üzere ne orduya ne de CHP'ye sempatim var, olmadı da. Ama çoğunlukçu anlayışı da demokrasi diye algılamam mümkün değil. 367 tartışmasının geçmişe dönük analizlerimizi gölgelendirmemesi gerektiği düşüncesindeyim.
Umarım bu konuları burada daha uzun tartışırız.

 
At 20/9/07 21:30, Blogger Ulas Bayraktar said...

Ozgur'un yorumunu ve sonrasinda yazisini tekrar okuyunca gordum ki "CHP'nin anti-demokratik yonelimlerine yonelik elestirilere bir yanit verme amaci" cikarimim biraz haksiz olmus. Bu minvalde bir seyler soylemek adina Ozgur'u kurban etmisim bir anlamda. Benim asil derdim dikkatimizi bu donemde AKP veya daha genis olarak DP ve Milli Gorus cizgisinden ziyade CHP'ye yoneltmemiz geregi. Milli irade tecelli olur olmaz, AKP demokratiktir veya degildir, Ozal sivil veya degildir bunlar degil bence mesele. Onlarin ne oldugu degil, nasil ve neden iktidar olabildikleri. % kaclik bir kesimi temsil ettikleri degil, nasil bu kadar secmenin destegini alabildikleri. Baska bir deyisle, CHP'nin neyi yapmadigi, eksik veya yanlis yaptigi. En azindan bu sitede kafa yormamiz gereken nokta buymus gibi geliyor bana.
Mesele CHP'ye sempati duyup duymadigimiz da degil. Netice de sosyal demokrasinin Turkiye siyasetinde bir sekilde var olmasini istiyorsak, bakacagimiz ilk yer CHP olacaktir. Ismi, cismi ya da yoneticileri farkli olsa da, realist bir cercevede sosyal demokrasi adina atilacak adimlar su veya bu sekilde bu gelenegin izinde olacaktir. Dolayisiyla da, ben kendi adima CHP’ye AKP’den daha fazla degil, demokrasinin son umutlari adina herhangi bir hosgoru gosterme luksumuzun olmadigini dusunuyorum.

 
At 21/9/07 19:40, Anonymous Adsız said...

"çok partili hayattan bu yana DP-AP-DYP-ANAP-AKP geleneğinin oyunda yer aldığı dakikayla CHP ve geleneğininki kıyaslanamaz gibi geliyor bana" denmiş...

CHP 27 yıl boyunca aralıksız oyundaydı. Karşısında rakip yoktu, kendi kendine basketler atardı ve tribündekilere de zorla CHP tezahüratı yaptırılırdı. Halbuki seyircilerin büyük kısmı CHP'den ve oyun anlayışından adeta nefret ederdi. Arada bir Terakkiperver ve Serbest Fırka gibi rakip takımlar oyuna girmeye niyetlenir, ama sahadaki oyuncular, kenar yönetimi ve hakemin işbirliğiyle zorla tribünlere gönderilir veya en iyi ihtimalle kendilerine "oynamak istiyorsanız sahadaki takımın formasını giyeceksiniz" denirdi. Bazen de yaka paça salondan atılırlardı. Solcular ise pislik muamelesi görür, sürekli dövülüp dışarı atılırdı.

CHP'nin kurallar değişince neden oyunda bu kadar az dakika alabildiğini bir de bu açıdan düşünmek gerek. Oyun felsefesini değiştirdiği 1970'lerde ise maçın başat oyuncularından olmuştu CHP.

 
At 22/9/07 19:41, Blogger Ozgur said...

Yazıda çok partili rejime geçildikten sonrasından yani son 57 seneden bahsediyordum. Tek parti iktidarının solculara yaptığı eziyet de, kimi baskıcı uygulamaları da zaten malum. Bunun yanında, otuzlu ve kırklı yıllarda, Avrupa'da sadece Fransa ve İngiltere'de demokratik bir sistem olduğunu ve özellikle doğu ve orta Avrupa'nın faşizan ve antisemit diktatörlerin elinde bulunduğu göz önünde tutulursa, her türlü hatasına rağmen CHP'nin tek parti iktidarını tarihte bir anomali olarak değerlendirmek güç. Kaldı ki 1950'de tek partinin (daha çok dış sebeplerle de olsa) çok partili sisteme geçişin önünü açması sık rastlanan bir fenomen değildir. Tüm bu yazdıklarımdan, CHP'nin özeleştiriye gitmemesi talebi çıkmaz. Elbette ve zaruri olarak, CHP'ye hakim olan devletçi söylemde köklü bir revizyona ihtiyaç var. '70lerin CHP'sinin görece başarısı da bunda örnek alınmalı. Fakat 70'lerin CHP'sini de sola ve halka yaklaştıranın onun da solun da yer alan TİP olduğu unutulmamalı. Ve de bu ülkede özgürlüklerin düşmanı halktan kopuk CHP, sivil hayatın koruyucusu geleneksel sağ siyasi gelenek anlayışının tek hakikat olarak kabul edilmesinin önüne geçmek gerek. Ulaş'a katılıyorum, nasıl ve neden halkın teveccühünün sağ partilere gittiği ilk ele alınması gereken konu ve biz de bunun üzerinde düşünmeliyiz. Bununla beraber, liberal kesimin AKP'ye gösterdiği tezahürat ve desteğin, AKP'nin demokrasi ve özgürlükleri savunması gerekçesiyle açıklanmasına bir itirazdı yazım. Hala bu noktada öyle düşünüyorum. Prens Sabahattin-Hürriyet ve İtilaf ilişkisinden bugüne, aslında batı yanlısı bu akımın hangi sebeplerle aslında batı yanısı olan CHP yerine maneviyatçı siyaseti desteklediğini de düşünmek gerek. Ah gücüm yeteydi de, şu konulara iktisat tabanlı bir metodla girişeydim. Neyse laf uzadı gidiyor, müsademei efkarımız devam olsun ki hakikatin güneşi ufukta doğsun diyerek selam ederim.

 
At 9/1/13 17:06, Anonymous Adsız said...

[url=http://sexrolikov.net.ua/tags/giant/]giant[/url] Смотри и дрочи : [url=http://sexrolikov.net.ua/tags/Sweets/]Sweets[/url] , это все Вы можете смотреть онлайн

 

Yorum Gönder

<< Home