Yeni Söz

24.7.07

Alın Size Mozaik / Sinan Altunç

Aslında üzgün olmamam gerek. Zira, 1995’ten bu yana oy kullandığım seçimlerde ilk kez amacıma ulaştım. Ancak içimde bir şeyler mutlu olmamı sevinmemi engelliyor.
Seçim akşamı, sonuçları değerlendirirken işi şakaya vurduk. Neler gelmedi ki aklımıza; AKP’nin oy aldığı bölgelere havadan iyot takviyesinden tutun da (malum Ege kıyıları CHP’nin oldu ya), bundan sonraki sefere, seçim yapılması yerine, Tarhan Erdem’in 550 kişilik kadroyu hazırlaması yeterli olacağını, böylece parmakların boyanmasına gerek olmayacağını, boşa masraf yapılmayacağını konuştuk.
Tabi bunların yanı sıra, sonuçların hepimizde şaşkınlık yarattığını da söylemem gerek. Tamam kabul ediyorum, ben de dahil olmak üzere hepimiz AKP’nin seçimlerden birinci parti çıkacağını biliyorduk. Hatta, tek başına iktidar olacağının da farkındaydık. Ancak, şahsen, oy oranını neredeyse %50 artıracağını tahmin etmiyordum.
Benim seçimlerle ilgili değerlendirmeme gelince, üç noktaya değinmek istiyorum. İlk olarak, AKP’nin kazancını sermaye sınıfının kazancı olarak görüyorum. Daha evvelki yazılarımda da değindiğim üzere, AKP’nin esas işlevinin şeriatı tesis etmekten ziyade, sermayenin taleplerini yerine getirmek olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla, ikinci AKP iktidarının aslında, en fazla oy aldığı alt gelir seviyesindeki yurttaşlara zarar getireceğini düşünüyorum.
İkinci olarak CHP’nin hatalarından bahsetmek gerekli. En başta söylemek istediğim, CHP’nin asla iktidarı hedeflemediği. Hiçbir parti yöneticisinden şöyle ağız dolusu bir iktidarı istiyoruz, biz başa gelince şunu şunu yapacağız türünde bir söylem işitmedim. Bunun yerine MHP ile ittifak yapılabileceği, hatta bunun da yerine, ana hedef olarak AKP’nin tek başına iktidar olmamasının hedeflendiği dillendirildi.
Tabi CHP’nin seçim dönemi boyunca bütün söylemini cumhuriyet ve laikliğin korunması gibi geniş kavramlara dayandırması ve sermaye yanlısı AKP’ye bu anlamda hiçbir şekilde alternatif yaratamaması da bir başka hata kanaatimce. Cumhuriyet mitinglerine gösterdiği ilgiyi, Hrant Dink cinayeti sonrasındaki yürüyüşlere veya 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkılması eylemine göstermemesi bunun çok ama çok basit örneği kanımca.
Nihayet son husus bağımsızlarla ilgili. Bence bu mesele üzerinde önemle durulmayı hakediyor. Zira, %10 barajını aşmak için bulunan bir çare olan bağımsız adaylar girişimi, tamamen olmasa bile, büyük ölçüde amacına ulaştı ve bu seçimlerin gerçek galibi bence onlar oldu. Kimisi, özellikle daha önce değil de bu seçimlerde DTP’lilerin bağımsız olarak seçimlere girmelerinde art niyet arasa da, bu husus elde ettikleri başarıyı gölgede bırakmaya yetmiyor.
Bu arada, DTP’lilerin yanı sıra, Mesut Yılmaz ve Muhsin Yazıcıoğlu’na göre daha farklı bir yerde olan Ufuk Uras’ın Meclis’e girmesi de umut verici bir olay bence. Tabi ki, bu farklılık, yanında zorlukları da getiriryor. Bir kere, Ufuk Uras’tan çok şey bekleniyor. Adeta bir partiye yönelik beklenti, tek bir kişide toplanmış durumda. Elbette Uras’ın bütün bu beklentilere cevap vermesi mümkün değil. Nitekim, DTP tarafından verilen desteği saymazsak, örgütü olmadan Meclis’te gerçekleştirebileceklerinin sınırlı olduğunu baştan kabul etmek, ileride hayal kırıklığına uğramamızı engelleyecektir. Ancak bu örgütsüzlük halinin, %10 barajının bir sonucu olduğu gerçeğini de gözden kaçırmamak gereklidir.
Bağımsızların bir diğer başarısı da, %10 barajının sebep olduğu temsildeki adaletsizliği yıkmış olmaları. 2002 seçimlerinden sonra ortaya çıkan tablo, bu sefer tekrarlanmadı ve AKP oylarını yaklaşık %50 oranında artırmış olmasına karşın, sandalye sayısı azaldı.
Neticede, sermayenin desteği ve popülist politikalarla oyunu yükselten bir iktidar partisi, buna karşılık hiçbir zaman iktidar olmak istemeyen ve bu nedenle de aslında kaybettiği bir şey olmayan bir ana muhalefet partisi ve ana muhalefet partisinin körüklediği milliyetçilik rüzgarından akıllıca davranarak faydalanan MHP’nin, milletvekili koltuklarını bağımsızlarla paylaştığı bir Meclis ile karşı karşıya kalmış durumdayız. Bağımsızların arasında ezici çoğunluğu DTP’lilerin oluşturduğunu hesaba kattığımızda, gayet renkli bir tabloyla karşı karşı olduğumuzu görüyorum. Geriye kalan, bu renkli ortamda hangi rengin daha ağır basacağı...

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home