Sapına kadar solcu olmak…/ Ulas Bayraktar
Bilmem dikkatinizi çekti mi ? İki gün önce gazetelerde CHP’nin seçim otobüsünde travestilerle yakalanan iki kişinin haberi vardı. Olayın magazin boyutunu bir tarafa bırakıp, ben doğrudan olaya adı karışan travestilerin daha doğrusu onların müşterilerinin bana siyasi alana dair düşündürdüklerine geçmek istiyorum. Hani şu kendi cinsleri ile cinsel ilişkiye girdikleri halde hala sapına kadar heteroseksüel olduklarına inanan ve bunu iddia eden erkeklerin alemine bir göz atsak. Cinsel tercihlerini bir aktif-pasif dizgesinde konumlandıran, dolayısıyla aktif oldukları sürece heteroseksüelliklerine halel gelmeyeceğine inanan erkeklerin riyakarlığı siyasi alanda da karşımıza çıkmıyor mu ?
Mesela bu erkekler, söylem ve duruşlarıyla sosyalist enternasyoneli bile dumura uğrattığı halde hala sol bir parti olduğunu iddia eden siyasal örgütümüzle kıyaslanamaz mı ? Merkezine milliyetçi temaları koyup, insan hakları ve demokrasi gibi konuları tamamen boşlayan bir siyasal partinin hala sol oylara talip olabilmesi benzer bir riyakarlığa işaret etmez mi ? Bir yandan sağın sosyo-ekonomik ve kültürel tüm savlarını sahiplenip, bir yandan da solculuğuna halel gelmediğini savunmak tedaviye muhtaç bir siyasi şizofrenlik hali değilse nedir ?
Yazı, bu kronik CHP’yi eleştirme minvalinde pekala devam edebilir de, sorun ya bir kurumsal bozukluk değil de toplumsal bir anomaliyse. Yani CHP’nin sözde solculuğu aslında toplumun geneline yayılmış bir riyakarlığa işaret ediyorsa. Daha açık ifade etmek gerekirse, ya solu temsil ettiğini iddia eden partimizde gözlenen çelişkiler, kişisel bazda partinin, hatta genel olarak solun Türkiye’deki tabanında da aynen yaşanıyorsa...
Düşünün bir, siz görüp tanıdığınız bir takım solcularla kıyaslayınca, mesela Deniz Baykal’a (tamam biraz abarttım) hiç rahmet okumuyor musunuz ? Özel hayatında alabildiğine bencil, benmerkezci, iktidar düşkünü, materyalist, paylaşmayı bilmeyen, düşüncesiz ve saygısız nice kişinin ama ne kadar solcu olduğuna, siz hiç tanık olmadınız mı? Siyasi olarak evet en solcu, sabah akşam ezilenlerin, yoksulların kurtuluşunu düşünen, ama bu düşünce ile meşgulken haliyle yemeğini, bulaşığını, ütüsünü karısına yaptıran, görev ve sorumluluklarını başkalarına devretmeye meyilli, çocuklarını otoriter biçimde terbiye etmeye çalışan, çevresine karşı gayet düşüncesiz, küçük yolsuzlukları kanıksamış, devrimci mücadelenin yoğunluğu içinde ailesini ve dostlarını ihmal etmiş olmayı pek umursamayan solculara siz hiç rastlamadınız mı ?
Solun diğerkamlık, tevazu, eşitlik ve saygı gibi insani ilkelerinden habersiz veya bunlara oldumolası duyarsız, gündelik hayatlarında olabildiğine bencil ve adaletsiz olan bu insanların solculuğu, travestilerle ilişkiye giren erkeklerin heteroseksüelliğine benzemiyor mu ? Cinselliği bir aktif-pasif ayrımına indirince sapına kadar erkek ; söylem ve slogana indirince sapına kadar solcu …
Niye peki ? Nasıl mangalda bu kadar solcu, evde, işte, trafikte bu kadar bencil ve düşüncesiz olabiliyoruz ? Bence bu biraz, solculuğun Türkiye’de biraz dış referanslara bağlı olarak ortaya çıkması ve bu nedenle sola dair ilke ve değerleri içselleştirmekte zorlanmamızla ilgili. Sanki çoğunlukla düşmanımıza, bizi tehdit edenlere karşı ya da özentilikten solcu oluyoruz. Laiklik adına, alevilik adına, kürtlük adına kendimizi solculaştırıyoruz. Sola ait olan ilkeleri, değerleri, davranış biçimlerini yeteri kadar içselleştirmeden ulusal ya da kişisel konjonktürün gerektirdiği biçimde solculuğa soyunuyor, dolayısıyla da solculuğun biraz kostüm mecrasında sıkışıyoruz.
Bu sene bir öğrencim vardı örneğin ; kendini ABD ve İngiltere’nin sosyal güvenlik modelinin, başkanlık sisteminin cazibesine kapıtırmıştı. Bunları hayli mantıklı ve tutarlı bir şekilde savunabiliyor ama aynı zamanda da solculuğunu gururla vurgulamaktan geri kalmıyor, hatta bir sosyal demokrasi derneğinde yöneticilik yapıyordu. Başka koşullarda iyi bir liberal olacak bu genç, alevi olduğu için solculuğu elden bırakamıyordu. Bu şizofrenik siyasi doğanın sonucunda, sol içselleştirilmeden kalırken, ana siyasi kimlik öğesi olmaya devam ediyor.
Dolayısıyla, başka koşullar altında homoseksüelliği veya en azından biseksüelliğiyle barışık bir şekilde yaşayacak travesti müşterileri gibi, biz de şartların bizi itmesiyle yapay bir siyasi kimliğe sarılıyoruz. Solcu olmak zorunda kaldığımız için solcuymuş gibi dolanıyor, bireysel ya da kurumsal düzeyde doğal halimizi ele verdiğimiz halleri de öfkeyle saklamaya çalışıyoruz. İçselleştiremediğimiz ilke ve değerleri anca slogan ve söylem bazında kullanıyor, fiiliyatta çokça ortaya çıkan çelişkileri görmezlikten geliyoruz.
Uzun lafın kısası, CHP’ye kızmaya tamam, ama biraz da çevremizde solcu diye dolaşanların ve hatta kendimizin solun ilke ve değerlerini ne kadar içselleştirdiğimize bakmak kaydıyla. Belki de çoğumuz Baykal’la aynı travestilerin gizli müşterileriyiz de, kabüllenmek istemiyoruz…
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home