AKP’yi Savunmak Demokratlık Değildir / Özgür Mumcu
Alacakaranlık kuşağına girdi yine memleket. Soyut kavramlarla aramızın pek de hoş olmadığını biliyoruz bilmesine de… İşte, bazen içinde bulunulan vaziyet-i umumiyeyi anlamak için soyut kavramlara hâkim olmak ve onlarla düşünmek gerekiyor. Soyut kavramlara başvurmama da bir yol. Ama işte o zaman tartışma; Baykal gelsin Erdoğan gitsin, DSP ile CHP birleşirse ne kadar oy alır gibi afakî sularda bulanıp kalmaya mahkûm.
Fakat işte memleket olarak soyut kavramlarla düşünmeye yabancı olunca, işler pek fena karışıyor. Geldik 2007 senesine, cumhuriyet nedir, demokrasi nedir, laiklik nedir diye sora sora bir hal olduk. Hala demokrasi kursunun başlangıç seviyesi öğrencileri gibi, en temel derslerden çakıyoruz, okulun en çift dikişli öğrencisiyiz, iri yarıyız iri yarı olmasına. Ama, müstehzi bir gülümsemeyle uzaktan tuhaf bir yaratığa bakar gibi gözlemliyor bizi okuldaki diğer öğrenciler.
Son günlerdeki devlet iktidarı-millet iktidarı tartışması bunları düşündüren. Merkez sağın ve siyasal İslamın önemli argümanlarından biridir, liberal sol da bu argümana destek veregelmiştir. Bu görüşe göre, yüksek yargı, askeriye, üniversiteler ve mühim bürokratlardan oluşan devlet iktidarı, milletin demokratik yollarla iktidarı ele geçirmesine hoş bakmaz. Halkı adam yerine koymaz ve güdümlü bir demokrasi ile yetinilmesini ister. Celal Bayar’dan, Tayip Erdoğan’a, sağ siyasetçiler de “milli irade”nin her şeyden üstün olduğunu savunur.
Ancak Türk sağ siyasetinde, milli iradecilik Rousseau’cu bir anlamda belirir. Yani yüzde 51, yüzde 49’a tahakküm uygulamakta serbesttir. Demokrat Parti’nin zorbaca uygulamaları bugün 27 Mayıs mağduriyetiyle perdelenip unutuldu. Türk sağının demokrasiden anladığı, oyun çoğunu alınca düdüğü çalmaktır. Anayasa Mahkemesi ya da özerk kamu kurumları gibi gerçek demokratik toplum düzenlerinde görülen, egemenliği dağıtıcı ve denetleyici her unsura düşmandır. “Yeter söz “milletin”dir der. Ama bu anlayışta, “millet” sadece kendisine oy verenlerden oluşur. Askerin siyasete müdahalesine karşı olmak, CHP’den hazzetmemek, yargı kararlarının siyasi olduğunu düşünmek, Türk sağını aniden demokratik ve liberal yapmaya yetmemekte maalesef.
Düşmanımın düşmanı her zaman dost olmayabilir. Bazen düşman kardeşler arasında dost ararken, bu kardeşlerin ortak düşmanı olmak da mümkündür. Örneğin bugün ifade özgürlüğünün katledilmesinin somut hali TCK 301. maddesine hangi önemli siyasi aktör karşıdır? Maddeyi getiren AKP mi, destekleyen CHP mi, son muhtırada üstü kapalı destek veren Genelkurmay mı, Hrant Dink davasında gördüğümüz akıl almaz kararı alan yargı mı? Hepsi birbirinden otoriter siyasi aktörler arasında dost ya da destek aramak kendini kandırmak anlamına gelir. Askeriye, CHP, yargı ve üniversiteleri fazlasıyla milliyetçi ve otoriter bulup AKP’yi siyaseten liberal sanmak yanılgısından kurtulmakta fayda var. TCK 301’i getiren, zinaya hapis cezası getirmeye çalışan, 1 Mayıs’ta önüne geleni döven, Özal dindar değildi içki içerdi diyen, hukuki meseleleri ulemaya sormaktan bahseden, şehirlerde içki gettoları kurmaya çalışan, Irak işgaline katılmak için ağzı sulanan adamların siyasi anlayışı ne kadar liberal ne kadar demokratik olabilir? Kaldı ki 1950’lerden beri neredeyse sürekli iktidarda olan Türk sağı hala millet iktidarını devlet iktidarına dönüştüremediğinden şikâyet ediyorsa, aynı zamanda beceriksiz de demektir. Asker aman vermedi yoksa millet iktidarıyla devlet iktidarını birleştirip güzel yarınlara koşulacaktı deniyor şimdi. Oysa unutulmamalı ki, 12 Mart ile 12 Eylül Türk sağını hedeflemez, müdahaleler zavallı topal Türk solunun başını küçükken ezmek için yapılmıştır. Askeriyenin ve darbelerin 70 ve 80’li yıllardaki doğal müttefiki Türk sağıdır. Allende’nin sonunu hatırlatıp Ecevit’e karşı askeri kışkırtan Demirel, 12 Eylül’den sonra düşüncelerimiz iktidarda diyen MHP örnekleri varken, Türk sağına askerin aman vermediği iddiası gülünç oluyor.
Devlet iktidarı, artık her ne demekse, hep otoriter ve yer yer İslamcı Türk sağının elindeydi. Türk-İslam sentezi o devlet iktidarının resmi ideolojisiydi. Şayet Kenan Evren ise bir zamanlar o devlet iktidarının en kuvvetli muktediri, “ben imam çocuğuyum” diye meydanlarda bağırarak mı, Kuran’ı dilinden düşürmeyerek mi, zorunlu din dersini getirerek mi siyasal İslamın devlet iktidarını ele geçirmesine engel oldu?
Elbette askeriye otoriterdir, yüksek devlet erkânı otoriterdir, CHP kimi zaman bu unsurlara yaslanmaktadır, Aybar’ın dediği gibi CHP “bey’lerin partisidir, batılı anlamda solcu değildir, ırkçı milliyetçilik ciddi bir kâbus haline gelmiştir, yabancı düşmanlığı ve içe kapanma tehlikesi gündemdedir vs vs. Kabul.
Peki ama, merkezinden siyasal İslamcısına, Türk sağı misk-i amberle mi yıkanmıştır? Darbenin ekonomisti Özal’ı sivil cumhurbaşkanı, muhalefet partisini kapatmaya çalışan DP’yi demokrat, TCK 301’in muhafızı Cemil Çiçek’in AKP’sini liberal mi kabul edeceğiz?
CHP ne kadar soldaysa, Özal da o kadar sivil, DP o kadar demokrat AKP de o kadar liberaldir. Türkiye Cumhuriyeti ne kadar demokratikse, solu da o kadar sosyal adalet yanlısı, sağı da bir o kadar siyasi hürriyetlerden yanadır.
Bugün muhtırayı desteklemek militaristliktir ama AKP’yi desteklemek demokratlık değildir. AKP ve benzeri muhafazakâr sağcı siyasi hareketler son tahlilde hep kazançlı çıkmış ve bugün şikâyet ettikleri devlet iktidarıyla uyuşmanın yolunu bulmuştur. Ama sopayı yiyenin her zaman; 1 Mayıs’ı kutlamaya çalışan işçiler, vicdanlı aydınlar ve topraksız köylüler olduğu açıktır. Dün de böyle, bugün de. Serteller ilk başta Bayar ve Menderes’e destek verdiler de ne oldu? DISK Tandoğan mitingine katılmadı diye 1 Mayıs’ta hükümetin şiddetinden kurtulabildi mi?
Toplumcu demokrasiyi savunmanın yolu, halkın gerçekten ezilen kesimlerini savunmaktan geçer. Yoksa, demokrasi anlayışları yüzyıl öncesinin çoğunlukçuluğuna dayanan; İslamcılığı kaba bir popülizm, sağcılığı hoyrat bir otoriterlik anlayışı ve zengin Müslüman ahbabının ticari çıkarlarını korumaktan ibaret bir takım adamların mağduriyet yakınmalarına destek olmak çıkar yol değildir.
Acelemiz yok. Popülist muhafazakârlardan da, otoriter devlet babacılardan da kurtulacağız bir gün. Çünkü bu saçma düzen devam ederse hep beraber batacağız. Meydanları dolduranların en azından bir kısmının bu bilinçte olduklarına inanmaktan başka ümit yok. Şimdi halkın kendini örgütleyip, kabiliyetsiz lafazanları tasfiye edip, kendi liderlerini çıkartmasını ümit etme zamanı.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home