Yarı-Genelkurmay Başkanlığı Sistemi- Ulas Bayraktar
27 Nisan gecesi bir kez daha gördük ki, TSK ülkemiz siyasetindeki rolünden vazgeçmeye pek niyetli değil. “Artık darbe, müdahale olamaz, geçti o günler; ABD’ne, Avrupa Birliği'ne rağmen böyle bir işe girişemezler” diyenlere nanik yaparcasına, muhtıralarını ellerini titretmeden yayınladılar. Tabii bunu muasır medeniyetten ne derece faydalandıklarını gözler önüne serercesine internetten kotararak, siyaset bilimi literatürüne post-modern darbeden sonra, elektronik darbe mevhumunu da kazandırdılar. TSK'nın bu yenilikçi (innovatör) boyutunun küçümsenmemesi gerektiğini teslim etsem de, bu yeniliklerin artık müdahale teknolojilerinden, biraz da siyasi sisteme dair yeniliklere evrilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Siyasi tarihimizin göstermiş olduğu gibi, aziz milletimiz ve siyasi elitimiz ordu kışlalarına döndüğü anda kendi bildiğini tekrar okumaya, yanlışlarını inatla tekrarlamaya başlamakta, bu da müdahaleleri periyodik olarak zorunlu kılmaktadır. Müdahale etmekte bir sorun olmasa da, her girişimden sonra TSK'nin demokrasiye zarar verdiği iddiaları vatansever paşalarımızın keyfini kaçırıyor olmalı. Oysa bu periyodik demokrasi krizlerinde suçu orduda arayacağımıza belki de demokraside aramaya başlamamız gerekmekte. Artık kabul edelim ki, klasik Batı kökenli temsili demokrasi halkımıza bol gelmekle birlikte, milletin ordusu ile bölünmez bütünlüğüne dar gelmektedir. Bu sorunu muhtıra, darbe gibi palyatif önlemlerle çözmeye çalışacağımıza, bence yeni bir demokrasi anlayışı geliştirmeye çalışmalıyız. Benim naçizane önerim, siyasi alandan gözünü alamayan ordumuzun bu ilgisinin bir takım düzenlemelerle siyaseten meşrulaştırılmasına çalışmak.
Bu, örneğin genelkurmay başkanının şahsında gerçekleştirilebilir. Gerçekten de, neden cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi ciddi ciddi tartışılabiliyor da, genelkurmay başkanınınki hiç akla gelmiyor?
Düşünün, Yüksek Askeri Şura toplanmış ve orgeneraller arasından birkaç ismi genelkurmay başkanı adayı olarak belirlemiş. Bu adaylar daha sonra belli bir kampanya dönemi boyunca siyasi düşüncelerini halkla paylaşmışlar; laikliği nasıl yorumladıklarını, AB hakkında ne düşündüklerini, Kürt sorununun nasıl çözülebileceğine inandıklarını vb. halka uzun uzun anlatmışlar. Sonunda da halk bu makam için siyaseten uygun gördüğü ordu komutanını sandıkta belirleyerek, onun müstakbel siyasi müdahalelerini de baştan meşru kılmış. Böylelikle, zamanı gelip de genelkurmay başkanının mecbur olacağı balans ayarları, hatırlatmalara karşı da kimse “efendim, demokrasimiz yara almıştır”, “bilmem kaç sene geri gidilmiştir” gibi ipe sapa gelmeyen suçlamalarla paşalarımızı rahatsız edemez.
Hatta böyle bir düzenlemeyle 1982 anayasasının cumhurbaşkanına biçtiği rol de genelkurmay başkanının şahsında meşru bir şekilde yerine getirilebileceği için, bu makama da gerek kalmayacaktır. Bu sayede kronik cumhurbaşkanlığı seçim krizinden de kurtulmuş olarak, bir taşla iki demokrasi ayıbı kuşunu vurmuş olabiliriz. Cumhurbaşkanlığını kaldırıp, onun rolünü genelkurmay başkanına vererek, batı sistemlerinin dayattığı parlamenter, başkanlık, yarı başkanlık sistemlerinin ötesine geçip, yarı-genelkurmay başkanlığı sistemi ile hem periyodik siyasi krizlerimizden kurtulmak, hem de milletimizin orduyla bölünmez bütünlüğünü meşru siyaset alanında, ele güne karşı utanmadan koruyup geliştirmemiz mümkün olabilir.
Neden bu millete bol, TSK'ya dar gelen klasik demokrasi çerçevesinde ısrar ediyoruz ki ? Kendimize güvenip, kendi sistemimizi kendimize göre biçelim. Hem biz rahat edelim, hem de siyaset biliminin asırlık kavram ve sistemleri şöyle bir sarsılsın!
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home