Bebekten Katil Yaratan Sistem / Sinan Altunç
“Bebekten katil yaratan sistemi sorgulamalıyız”: Hrant Dink’in cenazesinde söylemişti bu vurucu cümleyi, eşi Rakel Dink. Kocasının katil zanlısı henüz 17’sinde olunca, bu söz daha da düşündürücü oluyor tabi.
Böyle bir felaketin ortaya çıkmasında, gerçekten de sorgulanması gereken bir sistem olduğu kuşkusuz; ve bu sorgulamanın da toplumun tümü tarafından yapılması gerekli. Yani sadece hukukçular veya sosyologlar değil, ya da bilim insanları değil, tüm toplum bu gidişat hakkında kafa patlatmalı.
Hukuk açısından, uluslararası hukuka ve iç hukukumuza göre değerlendirme yapmak mümkün. Malumunuz, uluslararası hukukta çocukların yüzyüze oldukları tehlikeleri irdeleyen, bunların önlenmesinin çarelerini arayan düzenlemeler mevcut. Özellikle insan ticaretinin mağduru durumunda olan, cinsel sömürü veya zorla çalıştırılma amacıyla bir ülkeden diğerine sürüklenen çocuklarla ilgili bilgilere Uluslararası Çalışma Örgütü’nün veya Uluslararası Göç Örgütü’nün internet sayfalarından ulaşmak mümkün.
Ancak meseleye çocuk suçluluğu bakımından yaklaşıldığında, Rakel Dink’in üstünde durduğu husus kendini gösteriyor. Günümüzde, çocuklar suçlu olarak anılmıyorlar. Çocuk terimini teknik anlamda, yani 18 yaşından küçükler anlamında kullandığımı belirtmek isterim. “Yeni Ceza Adalet Sistemi” içerisinde önemli bir yer tutan Çocuk Koruma Kanunu’nda “suça sürüklenen çocuk” kavramının kullanıldığını görüyoruz. Bir anlamda, çocukların kendi istekleri veya iradeleri ile bir suç işlemedikleri, bir başkasının etkisiyle eylemlerini yerine getirdikleri kabul ediliyor. Hatta, çocuk suçluluğu ile ilgilenen kimi bilim insanları, kanunda “Çocuk Ağır Ceza Mahkemeleri”nden bahsedilmesini dahi, maksada aykırı olduğu gerekçesiyle eleştiriyorlar.
Peki suça itilmiş çocuklara uygulanması öngörülen yaptırımlar nedir diye baktığımızda ise, ceza verilmesinin son çare olduğu dikkatimizi çekiyor. Normal ceza hukukunda da son çare (ultima ratio) olan ceza vermenin, çocuklar için belki de “son çareden de sonra gelen bir çare” olarak kabul edilmesi gerekiyor. Bunun yerine, koruyucu aile yanına veya bir kuruma yerleştirilmeleri söz konusu olabiliyor, suça sürüklenen çocukların. Ancak, ülkemizde aile içi şiddetin ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun yurtlarında yaşanan mide bulandırıcı uygulamaların oranı göz önünde bulundurulduğunda, aslında suça sürüklenen çocukları, topluma kazandırmak amacı taşıyan bu uygulamaların, adeta onların tüm umutlarını söndüren uygulamalar haline geldiğini ibretle görüyoruz.
Modern ceza hukuku, suçun oluşumunda tüm toplumun etkisi olduğunu kabul eder. Bu nedenledir ki, suçlu tabir edilen kişinin toplumdan soyutlanması yerine topluma kazandırılması amaçlanır. Bunun yanı sıra, belki de daha önemlisi, toplumda suçu ortadan kaldırmaya veya azaltmaya yönelik tedbirlerin alınması sağlanmaya çalışılır. İşte “bebkten katil yaratan sistemin sorgulanması” bu aşamada dikkate alınmalıdır; ve bu, sadece hukukun üstesinde gelebileceği bir sorun şey değildir. 17 yaşında bir katil zanlısının, eylemi neden yaptığı sorusuna yanıt olarak, “işsiz, güçsüz” olması gösteriliyorsa, burada bir sorun vardır. Belki çoğumuzun dikkatini çekmeyen, bizlere normal gelen bir durumdur bu; 17 yaşında bir çocuğun işsiz, güçsüz olabilmesi. Ama 17 yaşında bir çocuğun gününü işinin başında değil, okulunda geçirmesi gereklidir. Toplumun, kendi bireylerinin potansiyel tehlike haline gelmelerini önlemesinin en basit kuralı budur. Düşünülmesi gereken, neden Trabzon’da bu tür olayların olduğu değildir; tüm ülkede daha ne kadar potansiyel tehlikenin var olduğudur. Bunu en acılı anında bile Rakel Dink düşünebildiyse, bizlerin de, kolaycılığa kaçmadan içinde yaşadığımız toplumun geleceği için yapabilmesi gereklidir. Belki o zaman Ada’mız için bu kadar endişe etmemize de gerek kalmaz.
Böyle bir felaketin ortaya çıkmasında, gerçekten de sorgulanması gereken bir sistem olduğu kuşkusuz; ve bu sorgulamanın da toplumun tümü tarafından yapılması gerekli. Yani sadece hukukçular veya sosyologlar değil, ya da bilim insanları değil, tüm toplum bu gidişat hakkında kafa patlatmalı.
Hukuk açısından, uluslararası hukuka ve iç hukukumuza göre değerlendirme yapmak mümkün. Malumunuz, uluslararası hukukta çocukların yüzyüze oldukları tehlikeleri irdeleyen, bunların önlenmesinin çarelerini arayan düzenlemeler mevcut. Özellikle insan ticaretinin mağduru durumunda olan, cinsel sömürü veya zorla çalıştırılma amacıyla bir ülkeden diğerine sürüklenen çocuklarla ilgili bilgilere Uluslararası Çalışma Örgütü’nün veya Uluslararası Göç Örgütü’nün internet sayfalarından ulaşmak mümkün.
Ancak meseleye çocuk suçluluğu bakımından yaklaşıldığında, Rakel Dink’in üstünde durduğu husus kendini gösteriyor. Günümüzde, çocuklar suçlu olarak anılmıyorlar. Çocuk terimini teknik anlamda, yani 18 yaşından küçükler anlamında kullandığımı belirtmek isterim. “Yeni Ceza Adalet Sistemi” içerisinde önemli bir yer tutan Çocuk Koruma Kanunu’nda “suça sürüklenen çocuk” kavramının kullanıldığını görüyoruz. Bir anlamda, çocukların kendi istekleri veya iradeleri ile bir suç işlemedikleri, bir başkasının etkisiyle eylemlerini yerine getirdikleri kabul ediliyor. Hatta, çocuk suçluluğu ile ilgilenen kimi bilim insanları, kanunda “Çocuk Ağır Ceza Mahkemeleri”nden bahsedilmesini dahi, maksada aykırı olduğu gerekçesiyle eleştiriyorlar.
Peki suça itilmiş çocuklara uygulanması öngörülen yaptırımlar nedir diye baktığımızda ise, ceza verilmesinin son çare olduğu dikkatimizi çekiyor. Normal ceza hukukunda da son çare (ultima ratio) olan ceza vermenin, çocuklar için belki de “son çareden de sonra gelen bir çare” olarak kabul edilmesi gerekiyor. Bunun yerine, koruyucu aile yanına veya bir kuruma yerleştirilmeleri söz konusu olabiliyor, suça sürüklenen çocukların. Ancak, ülkemizde aile içi şiddetin ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun yurtlarında yaşanan mide bulandırıcı uygulamaların oranı göz önünde bulundurulduğunda, aslında suça sürüklenen çocukları, topluma kazandırmak amacı taşıyan bu uygulamaların, adeta onların tüm umutlarını söndüren uygulamalar haline geldiğini ibretle görüyoruz.
Modern ceza hukuku, suçun oluşumunda tüm toplumun etkisi olduğunu kabul eder. Bu nedenledir ki, suçlu tabir edilen kişinin toplumdan soyutlanması yerine topluma kazandırılması amaçlanır. Bunun yanı sıra, belki de daha önemlisi, toplumda suçu ortadan kaldırmaya veya azaltmaya yönelik tedbirlerin alınması sağlanmaya çalışılır. İşte “bebkten katil yaratan sistemin sorgulanması” bu aşamada dikkate alınmalıdır; ve bu, sadece hukukun üstesinde gelebileceği bir sorun şey değildir. 17 yaşında bir katil zanlısının, eylemi neden yaptığı sorusuna yanıt olarak, “işsiz, güçsüz” olması gösteriliyorsa, burada bir sorun vardır. Belki çoğumuzun dikkatini çekmeyen, bizlere normal gelen bir durumdur bu; 17 yaşında bir çocuğun işsiz, güçsüz olabilmesi. Ama 17 yaşında bir çocuğun gününü işinin başında değil, okulunda geçirmesi gereklidir. Toplumun, kendi bireylerinin potansiyel tehlike haline gelmelerini önlemesinin en basit kuralı budur. Düşünülmesi gereken, neden Trabzon’da bu tür olayların olduğu değildir; tüm ülkede daha ne kadar potansiyel tehlikenin var olduğudur. Bunu en acılı anında bile Rakel Dink düşünebildiyse, bizlerin de, kolaycılığa kaçmadan içinde yaşadığımız toplumun geleceği için yapabilmesi gereklidir. Belki o zaman Ada’mız için bu kadar endişe etmemize de gerek kalmaz.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home