Yeni Söz

28.2.07

Ada'm/ Ulaş Bayraktar

Ada'm, 40 ayını dolduruyorsun bu ay ; tam da Hrant Dink’in ölümünün 40. gününe rastlayan günlerde. Kim mi Hrant Dink ? Haklısın sen bu yazıları okuyup, anlamaya başladığın günlerde belki de kimse hatırlamayacak bu ismi. Şimdi bile garipsenen o Hrant gibi, Agop gibi, Yorgo, İshak, Ararat gibi isimler belki artık tamamen terk etmiş olacak bu coğrafyayı. Biraz daha yoksun, biraz daha noksan, biraz daha donuk bir ülkeye dönecek yurdun. Ya hiç fark etmeyeceksin bu noksanlığı ya da ağırlığı altında kıvranacaksın.

Kıvranıp, kıvranıp ; bir şeyler yapmak isteyeceksin. Bir şekilde mücadele etmek isteyeceksin bu eksiklikle ; anlatmaya, göstermeye çalışacaksın çevrene, ne kadar yoksullaşan, ne kadar sıradanlaşan bir ülkeye dönüşmekte olduğunu yurdunun. Ama sesini duyuracak araçları, mecraları bir türlü bulamayacaksın. Bakacaksın ki, yurttaşlarının bir kısmı başka bir algı düzeyinde sanal kahramanların hayatlarında yaşıyor; hangi yıldızların, hangi galaksilerde, ne yapmakta olduklarını merak ediyor olacaklar ; ülkenin yönetimine değil, spor takımlarının yönetimine ilgi duyacaklar ; hayal ürünü kahramanların dertlerine kendilerininkinden daha fazla kafa yoracaklar.

Garip bir hedonizme evrildiğini göreceksin çevrenin ; aşkın bir hedonizm olacak bu. Sadece seks ile içki, sefahat alemleriyle sınırlı olmayacak ; tüketmek başlı başına bir haz objesi olacak. Yeni arabalar, yeni telefonlar, yeni evler, koltuklar, giysiler, ayakkabılar alınarak hazzın sınırları zorlanacak. Yalnızlaşan toplum, kendi başına da ulaşabileceği hazlar bulmuş olacak.

Diğer yanında, bir şeyler yapmaya çalıştıklarını iddia eden bir güruha rastlayacaksın. Siyaset denilen mecrayı profesyonel bir meşgaleye dönüştürmüş, ülkenin asıl sorunlarının uzağında, bir takım saman alevimsi gündemlerin peşinde aynı iddiaları tekrarlamaktan bıkmayan bir topluluk olacak bu siyasetçi takımı. Siyasetin toplum için değil, siyasetin kendisi için yapıldığına tanık olacaksın büyük bir şaşkınlıkla. Bir şey yapmaya kalkmak buysa, eksik olsun diyeceksin ister istemez.

Neticede, çevreni kuşatan bu hedonist çoğunlukla, siyasetçi azınlık arasında bir seçim yapman gerekecek belki de. Muhtemelen, hiçbir şey yapamadan kalacaksın kendi köşende ; bir şeyler yapamamanın, yapacak bir şeyler bulamamanın azabını tercih edeceksin, bu manasız taraflardan biri olmanın vereceği sanal huzura…

Umutsuzluğa kapılma, büyük bir ihtimalle yalnız olmayacaksın. Ataletin acı veren kirlenmemişliğinde geçici de olsa demir atmış yığınlar olacak, sağda solda, orada burada. Ama mevcut şartlar altında, böylesi benzerlerini bulmaya çalışmak bile sistemin dilini konuşmaya başlamak, hakim kuralları kabullenmek riskini taşıyacağı için kimse birbirini bulmaya çalışmayacak. Eğer tabii, bu işe kalkıştığı iddiasındaki bir takım yalancı peygamberler böylesi çabaları toptan başarısızlığa mahkum etmediyse hala. Yine de umudunu kaybetme, yeni yollar, yeni araçlar bulmaya çalışmaktan vazgeçme. Bir şeyler yapamamanın tarihi içinde belki bir çıkar yol bekliyordur seni.

Bu arayışın yanısıra üretmekten geri durma, ama mümkünse de kelimelerden medet umma ; onlar ki kirlenme yarışında açık ara birinciliği alanlar, seni yanlış anlaşılmanın daha katlanılmaz acılarına savuracaklardır. Anlaşılamamak, yanlış anlaşılmaktan kat be kat revadır. Dolayısıyla, anlaşılma derdin olmadan üret ; çiz, boya, yont, oyna, dans et. Üret ve at denize ; sana benzeyen kıyılara elbet varacaktır kelimelerin mahkumiyetinden kurtulmuş sözlerin.

Ve bütün bu sancılar ve arayışlar içinde ne olur kızma bize, annene ve babana, seni böyle bir dünyaya getirdik diye. Biliyorduk seni ne kadar zor bir geleceğin beklediğini ama bütün bu karanlıklara bürünmüş coğrafyada umudu ancak sende gördük, kestiremediğimiz bir geleceğe inandıklarımızı ancak seninle taşıyabileceğimize inandık … Kusura bakma, kendi çaresizliğimizi seninle aldatmaya kalktık.

Umarım, sen bu umutsuzluğun bayrak yarışında son koşucu olabilirsin…

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home