Macera-Gerilim Senaryosu Nasıl Yazılır? / Sinan Altunç
Ülkenin eşsiz gündemi ile ilgili yazı yazmaya koyulduğunuz vakit, hangi meselenin daha önemli olduğu, hangisinin geriye bırakılabileceği hususunda tercih yapılması elbette çok güç hale geliyor. Öyle ki, aynı gün içerisinde, Anayasa Mahkemesi, TBMM’nin Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili işleminin yürütmesini durduruyor, akabinde Hükümet, ekranlardan, aldıkları erken seçim kararını ve hatta Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili tercihini açıklıyor, bu esnada 1 Mayıs’ı kutlamak için meydanlara çıkan insanların kafalarına kafalarına vuruluyor. Bu kadarla da kalmayıp geçen hafta sonunda verilen muhtırayı ve 1 milyondan fazla yurttaşın Çağlayan meydanına sığamadığı gerçeğini de hesaba katarsak, değme macera-gerilim filmlerine taş çıkartacak bir senaryoyla karşı karşıya kalmış olduğumuz aşikar.
Elbette bu kadar mesele, bir sürü yazıya malzeme çıkaracak nitelikte. Ancak ben aciliyet taşıdığını düşündüğüm muhtıra niteliğindeki açıklama ekseninde hareket edeceğim.
Bu konudan bahsederken kendime çeşitli çıkış noktaları belirleme niyetindeyim.
Öncelikle askerin davranışı üzerinde durmanın gerekli olduğuna inanıyorum. Öncelikle, asla bir askeri müdahale taraftarı olamayacağımı, bu tip meselelerin sivil toplum içerisinde çözümlenmesinden yana olduğumu söylemem lazım. Bu bağlamda, rejimi korumak adına çareyi askeri müdahalede görenlerin fikrine katılmam mümkün değil. Hatta, güçlü bir halk hareketi başlamışken muhtıranın bu demokratik tepkiyi gölgede bıraktığını dahi düşünmekteyim. Öyle ki, tepkinin yöneltildiği çevrelerin eline bu suretle bir koz verildiği endişesini taşıyorum.
Meseleye Hükümet açısından da baktığımda ise, açıkçası net bir görüntüyle karşılaşabildiğimi söylemek çok zor. Bunun sebebi, iktidar partisinin destek aldığı çevrelerin davranışlarındaki tutarsızlık. Bilindiği üzere, iktidar partisi ve bu partiye sempati duyanlar bakımından sık sık referans olarak gösterilen demokratikleşme ve serbest piyasa ekonomisine tam destek verme kavramlarının, AKP’yi sadece islamcı kesimde değil, liberal kesimde de önemli bir noktaya taşıdığı gerçektir. Ancak, gerçek anlamda demokratikleşmenin de, önemli bir halk hareketinin ardından “bindirilmiş kıtalar” teriminin kullanılması veya 1 Mayıs’ı kutlamak isteyenlere karşı, en hafif tabirle ölçüsüz şiddet uygulanması elbet sorgulanması gereken hususlardır. Elbette, bu çevrelerin tutarsızlığından bahsederken, demokratikleşme konusunda samimi olduklarını varsaymaktayım; aksi durumda, tutarsızlıklarından bahsetmek tabi ki gereksiz olmakta.
Ancak, iktidarın bu tutarsızlığı veya çelişkisi, askerin yukarıda belirttiğim "demokratik tepkiye gölge düşürme" meselesi sebebiyle göze batmıyor. Zira, iktidar bunu çok kurnazca kullanıp, meydanlara çıkanları darbecilikle özdeşleştirebilirken, kendi anti-demokratik tutumlarını gözden uzak tutabiliyor.
Bu olan biten arasında, CHP’ye baktığımızda, onun da pek olumlu yönde hareket ettiğini söyleyemiyorum. Bana göre, CHP’nin köklü bir parti olması, onun açısından hem olumlu hem de olumsuz neticeler doğurabiliyor. Elbette olumlu yan, bir geleneğe sahip olması. Ancak, bu durumun partinin dinamizmini etkilediğini ileri sürmek de gerçeğe olmayacak sanırım. Bunun örneğini çeşitli defalar gördük. Özellikle, AKP’nin süratli şekilde kararlar alabilmesi ve değişik politikalar üretebilmesi karşısında, CHP üzerindeki atalet ile devamlı savunma ve inkar pozisyonunda kaldı. Diğer bir deyişle, halkın gözünde sorunlara herhangi bir şekilde çözüm üretemeyen, hatta üretenleri de kösteklemek isteyen bir oluşum konumuna geldi. Tabii burada, AKP’nin ortaya koyduğu politikaların iyi veya kötülüğü ayrı bir tartışma konusudur. Ancak, bu durum CHP’nin ağırkanlılığını açıklamaya yetersiz kalmaktadır.
Netice olarak, adını andığım üç aktörün de son gelişmelerde önemli paylarının olduğu düşüncesindeyim. Toplumun demokratik uyanışına tanık olmaya başladığımız son günlerde, bahsettiğim müesseselerin de bu uyanışına kulak vermesi en büyük dileğimdir.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home