Yeni Söz

9.5.07

Sol ittifak neleri savunmalı? Burak COP

Benim yaptığım da iş valla… Sanki sol güçler seçim için bir araya gelmeye karar verdi de biz de buradan seçmene sunulmak üzere program taslağı öneriyoruz… Tabii hayal gücümüzün ürünü “sol ittifak”ın hangi taleplerle seçmenlerin oylarına talip olması gerektiğine gelmeden önce, savunduğumuz ittifak modeline değinmekte yarar var. Yüzde 10’luk seçim barajını mevcut herhangi bir sol partinin aşması mümkün olmadığından, Ahmet İnsel ve Seyfettin Gürsel’in “bağımsız sol adaylar” önerisine istinaden, gönlümüzdeki ittifakın en az 10 sandalyeli illerde seçime bağımsız adaylarla katılmasını önermekteyim. Gerçekçi olmak gerekirse daha az sayıda milletvekili seçen illerde aritmetik sebeplerden ötürü ittifakın sandalye kazanması pek mümkün değil, meğer ki istisnai biçimde güçlü olunan küçük iller mevzubahis olsun. Bu ittifakın da maksimum sayıda sosyalist parti artı mümkünse SHP’den, ayrıca SODEV, TMMOB, Türk Tabipler Birliği, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, çevreciler, savaş karşıtları, feministler ve örgütlü eşcinseller gibi oluşumlardan teşekkül etmesini dilemekteyim.

Şimdi de gelelim ittifakımızın programına… Hem somut ve net talepler ortaya koymak, hem de halka kolayca hitap edebilmek açısından birkaç ana başlığın saptanması yerinde olacaktır. Az ve öz…

Acil demokrasi

Bulutsuzluk Özlemi’nin güzel bir şarkısıdır. Ama bunun da ötesinde, tahayyül ettiğimiz ittifakın tahayyül ettiğimiz seçim kampanyasındaki birincil talepleri ifade eder. AK Parti’nin milliyetçi baskılara dayanamayarak demokratikleşme adımlarına son vermiş bulunması, bilimum linç ve vahşet olayları, 27 Nisan muhtırası ve 1 Mayıs’ta Taksim bölgesinde yaşanan mide bulandırıcı hadiseler dikkate alındığında ittifakın neden öncelikli meselesi olması gerektiği daha kolay anlaşılır herhalde. Bu kapsamda savunulacak politikalar; başta TCK 301. madde olmak üzere ifade özgürlüğünü kısıtlayan düzenlemelerin kaldırılması veya “dönüştürülmesi”, Kürt sorununa barışçı çözüm, insan hakları ve azınlık haklarının genişletilmesi (örneğin azınlık vakıflarının yıllardır çektikleri çilelere son verilmesi), anadilde yayın ve anadil öğretiminin, “dostlar alışverişte görsün” tarzı uygulamaların ötesine geçilerek, “hakiki” kılınmasıdır. Bunların yanı sıra Dernekler Yasası ile Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun özgürlükçü bir perspektifle elden geçirilmesi, ordu iç hizmet kanununun “meşhur” maddesinin değiştirilmesi ve Genelkurmay’ın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması da gündeme getirilmelidir (bu sonuncusu öyle orijinal bir talep de değil üstelik, Demokrat Parti de buna “yeltenmişti” 50’lerde).

Rejimin didişen güç odaklarından statükocu olanının zaten ters baktığı, muhafazakâr olanının da bir süredir “işlevsiz” hale gelmesinden ötürü boşladığı AB uyum süreci yukarıdaki çerçevede özel bir önem taşımaktadır. AB üyeliğinin Sol için ifade edeceği anlam elbette TÜSİAD için ifade edeceği anlamdan çok farklıdır. Bu sonuncusu için üyelik dünya kapitalizmine tamamen eklemlenmenin aracı iken, Sol bunu demokratikleşmenin çerçevesi olarak değerlendirmelidir. Demokratikleşmeye herkesten çok Sol’un ihtiyacı var bu memlekette ve bu kapsamda yıllardır savunulan talepleri Türkiye’de liberal demokrat burjuvazi de yeni yeni dile getiriyorsa “Aaa o zaman biz vazgeçelim bunlardan” demenin pek bir anlamı olmaz. Kaldı ki ittifakımız AB üyeliğine alter-küreselleşmeci bir perspektifle, Avrupa’nın sol güçleriyle bütünleşme hedefiyle ve bu güçlerce “Emeğin Avrupası” yahut “Sosyal Avrupa” diye ifade edilen tasarımları sahiplenerek yaklaşmalıdır.

Kadınlara özgürlük

Kadınlar dünyanın geri kalanında olduğu gibi Türkiye’de de en büyük azınlık. Kadınlara uygulanan şiddet eylemlerinin cezalarının ağırlaştırılması, bu çerçevede TCK’da ve daha da önemlisi Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda değişiklikler yapılması, toplumsal yaşamda kadınların lehine pozitif ayrımcılık uygulamalarına gidilmesi (çeşitli kuruluşlarda kota uygulamasının zorunlu kılınması gibi), ev emeğinin ücretlendirilmesi ilk akla gelen talepler. Türbanlı kadınların kendilerini ikinci sınıf insan gibi hissetmelerine son verilmesi, bu kapsamda ilkin ve acilen türbanlı öğrencilerin üniversiteye sokulmaması gibi uygulamaların sonlandırılması da unutulmamalı. Tabii bunların yanı sıra erkek iktidarının en açık biçimleri karşısında potansiyel olarak en savunmasız konumda bulunan türbanlı kadınların özgürleşmesinin de gündeme alınması gerekiyor. Bunun nasıl olacağı konusunda benim bir fikrim yok ama eminim feministlerin bazı somut açılımları vardır.

Kamu hizmetlerinin “piyasalaşması”na hayır

İttifakımızın kesin olarak neo-liberalizm karşıtı bir duruşu olmalı ve kapitalist küreselleşmenin sosyal yaşamda yarattığı tahribatları onarma perspektifi benimsenmeli. Bu alanda dile getirilecek öncelikli talep olarak aklıma sağlık ve eğitim sistemlerinde reform geliyor. Bütçeden sağlığa ayrılan pay son yıllarda yüzde 3-4 arasında seyrediyor, oysa Dünya Sağlık Örgütü Türkiye gibi ülkelere en az yüzde 10’luk bir oran önermekte. Öncelikle savunulması gereken böyle bir artış olmalı. Bu sayede devlet hastanelerinin nicelik ve nitelik açıdan geliştirilmesi için de kaynak yaratılmış olacaktır. Kamusal sağlık sisteminin hali içler acısı ve basitçe söylemek gerekirse, pek çok dar gelirli yurttaş bunun bedelini kimi zaman ölerek ödüyor.

Keza eğitime ayrılan payın arttırılması da savunulmalı (Nasıl mı? Mesela “Devlet İslamı”nın taşıyıcı kolonu Diyanet İşleri Başkanlığı lağvedilerek ve kaynakları olduğu gibi Milli Eğitim Bakanlığı’na aktarılarak). Zenginler zaten çocuklarına iyi bir eğitim sağlıyor, amaç kitlelerin de nitelikli bir eğitimden yararlanmasının sağlanması olmalı. Bu kapsamda ilköğretimde altmışar kişilik değil, en fazla otuzar kişilik sınıflarda, çağdışı olmayan bir müfredatla yapılacak bir eğitim savunulmalı. Üniversiteye giriş sisteminin “insani”leştirilerek son kertede dershaneleri anlamsızlaştıracak reformlar dile getirilmeli. Tüm bunları yaparken ittifakımızın nihai hedefi “parasız eğitim” ve “parasız sağlık” olmalı.

Seçimler yaklaşıyor, zaman azalıyor. Müesses nizam partilerinin AK Parti’ye karşı kendi aralarında birleşmelere gittiği bu dönemde sol-demokrat seçmenleri “üçüncü yol” seçeneğinden mahrum bırakmanın tarihsel vebali büyük olacaktır…

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home