Yeni Söz

22.9.06

AKP’nin Dramı / Özgür Mumcu


Siyasi İslam’ın AKP tarafından temsil edilen kanadının, dini duyarlılıklar açısından elde etmeyi hedeflediği kazanç nedir? Bu sorunun yanıtı verilmeden, AKP nezdinde somutlaşan siyasi gerilimin hafifletilmesi mümkün görünmemektedir. Bütün siyasi akımlarda gözlenebileceği üzere, siyasi İslam da içinde pek çok farklı görüş barındırmaktadır. AKP’nin bu görüşler arasındaki yerinin tespiti, hem AKP’nin hem de Türk siyasi hayatının geri kalanının sağlıklı işleyişini sağlayacaktır. Bu tespit elbette ancak kapsamlı ve derinlikli incelemelerin çoğalmasına bağlıdır. İnceleme konusu AKP gibi bir koalisyon hareketi olunca, işin daha da zorlaştığını belirtmek, sanırım yanlış bir saptama olmayacaktır.

İşin biraz kolayına kaçma suçlamasını göze olarak, yukarıda bahsettiğim tespiti, elimizdeki tek kolay incelenebilir veri olan, AKP’nin söylem ve eylemlerine dayanarak yapmak mümkün. Tabiatıyla bu tespitin kısmi olması da kaçınılmaz.

Siyasi İslamcı görüşü, ana hatlarıyla iki gruba ayırabiliriz. Birincisi, hukuk kurallarını tamamen ya da kısmen din kurallarına dayandırmak isteyen akım. İkincisinin ise hedefi doğrudan bu olmayıp, daha ziyade, dini kurallara sıkı sıkıya bağlı kesimin yaşamını söz konusu kurallara tam bir uyum sağlayarak sürdürebilmesi. Bu uyum çabası da ister istemez bazen ilk grubun talepleriyle paralellik gösterebilecektir.

Fakat bu iki ana grubu birbirinden ayıran başat ölçüt, ilkinin kendi dini tasavvurlarının dışında kalan kesimleri de dini buyruklara göre yaşamaya zorlamak istemesi. Yani bir grup tüm kadınların üniversiteye türbanla girmesini isterken, diğer grubun söylemi türban takmayanları buna zorlama içermemektedir. Ancak daha önce bu sitede türban üzerine yazılıp çizilenlerde bahsedildiği gibi, bu söylemin samimiyetinden kuşku duyulmaktadır. Bir süre önce gündeme gelen; içki içilebilen bölgelerin ayrılması planları gibi olaylar da bu kuşkuları arttırmakta. Taksim’e camii, Göztepe’ye camii, Ayasofya’da namaz kılınması, AKP’li belediyelerin kimi akıl dışı dini yorumlar içeren kitapçıklar dağıtması ve hatta İsmail Ağa cinayetinden sonra Erdoğan’ın açıklamaları gibi sayısız irili ufaklı mevzu da bu kuşkuyu beslemekte. Sonuç olarak, kuşku erbabı kesim de görüşlerinde kemikleşerek ve elinde kalan son bürokratik kaleleri sonuna kadar kullanarak AKP’ye tam saha pres uygulamaya çalışmakta.

Birçok konuyu açıklamakta faydalı olan etki-tepki mekanizması, en iyi çalıştığı ülkelerden birinde, yağ gibi işlemekte, dolayısıyla ve süratle siyasi kamplaşmaya gidilmektedir. Bu da doğal olarak bir körler sağırlar diyaloguna yol açmakta. At izinin it izine karıştığı bir siyaset meydanı ortaya çıkartmakta. Tüm bunlara kendi kendimize ve de hiç gereği yokken tabulaştırdığımız Kıbrıs ve Ermeni meselelerinin, konjonktürel sebeplerle çözüm saatinin çalması ve PKK’nın yeniden harekete geçmesi de eklenince, enseyi karartmamak pek mümkün gözükmüyor.

Bu gergin ortamda, hükümetin örneğin Kıbrıs çıkmazında atacağı adımların da siyasi İslam ile ilişkilendirilmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Zaten hâlihazırda var olan, hükümetin Müslümanlığının Türklüğüne baskın çıkması suçlamasının da etkisini arttırarak devam etmesi öngörülmelidir. Söğüt’teki AKP-MHP gerginliği, korkarım bu eksende filizlenen bir kör dövüşünün ilk işaretiydi. Başbakanın, bu suçlamayı bertaraf etmek için son zamanlarda yoğun olarak çalıştığı da fark ediliyor. Batı Trakya Türkleri için düzenlene toplantıdan sonra, Orta Asyalı kuzenlerimizle demir döverek, MHP’den rol çalınmaya çalışıldığı ortada. AKP galiba belirli bir dünya görüşüne dayanmaktan çok, yaklaşan seçimlerin de etkisiyle, esen rüzgara göre popülist sulara yelken açmaya başladı. Zaten, siyasi İslam konusunda önde gelen uzmanlardan Olivier Roy’a göre de AKP İslamcı değil. Sosyal olarak muhafazakâr, iktisaden liberal, dış politikada da milliyetçi bir parti. Yine Roy’a göre, partinin aldığı yüksek oy oranının açıklaması da, AKP’nin bu aslında İslamcı olmayan kimliği. Ancak elbette AKP dini söylemi tamamen bırakmış değil. Roy’un tespitindeki sosyal muhafazakârlıklarının altını çoğu zaman dini bir söylemle süsledikleri ortada. Yani denebilir ki, şeriat yönetimini dayatmak gibi bir kaygıları eskiden var olsa da, şu ana kadar o yönde ciddi bir çabaları olduğunu iddia etmek güç. Galiba göbeklerinden bağlandıkları küresel kapitalist sistemin bünyesi de, İslamcılığı kabul etmiyor. Nazlı yabancı sermaye de, şeriat uygulanan bir ülkeye söz konusu ülkede petrol olmadığı sürece yatırım yapmaz herhalde. Yapacağı farz edilse dahi, şeriat dayatmasının Türkiye’de yol açacağı gerilimin yaratacağı ekonomik krizi hangi hükümet göze alabilir? Sınamak serbest, yabancı sermaye için uluslararası tahkim imkânını ve faiz içeren modern finans sistemini kaldırıp, ticaret hukukunu İslami kurallara bağlamanız kâfi.

O vakit, sorumuzu soralım. AKP, İslam dini adına memlekette ne gibi değişiklikler yapmak peşinde? Örneğin türban üniversitelerde serbest bırakılsa (ki bunun için ya anayasanın ya da Anayasa Mahkemesi’nin üye yapısının değiştirilmesi gerek) , AKP’nin tüm İslami misyonu sona mı erecek? Bin bir türlü varsayımda bulunmak mümkün. Ama bugüne kadar izlediğimiz AKP icraatına bakarak, bu soruya bir yanıt vermek mümkün değil. AKP’nin de acısı bu olsa gerek. Belki de çok istemeden, İslami kimliğini yitirmeye başladı. Yerine koyacağı da meçhul. Kafası karışık, bir tarafları klasik siyasi İslamcı bir tarafları dünyayla bütünleşmeye çalışan muhafazakâr bir hareket. Ancak, batı dünyası ve onun sermayesiyle bütünleşmek İslamcılıktan feragat etmeyi getirir. Hele 11 Eylül sonrası dönemde ve hele petrolü olmayan bir ülkede. Bu kimlik krizi, türban yasağı sürdükçe çok su yüzüne çıkmayacaktır. Ama yasak kalkarsa, AKP şu soruya yanıt aramak zorunda kalacaktır. Şimdi İslam için ne yapacağız. Var oluşsal soruları kendine sormak zordur. Erteleyebildikçe göreceli bir normallik duygusu devam edebilir. Ama ertelendikçe de, yanıt anı daha yıkıcı olur. Bazen soran için bazen etrafındakiler için. Ve çoğu zaman da herkes için.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home