Bu Şerde Hayır Var / Özgür Mumcu
On iki Ekim’de Fransız Meclis’inin, Ermeni soykırımının reddedilmesini suç olarak tanımlayan kanun tasarısını kabul etmesi, en azından ilk bakışta çok ilginç sonuçlar doğurdu. Türk siyasi hayatında var olan neredeyse her akım, ortak bir tavırla söz konusu kanuna karşı tavır aldı. Yakın siyasi tarihimizde böylesine bir uzlaşmaya daha önce varıldığını söylemek güç. Daha da önemlisi, Avrupa Birliği de, Fransız basınının neredeyse tümü ve hatta Fransız kamuoyunun büyük çoğunluğu da, bu kanunun anlamsızlığı üzerinde hemfikir. Doğal olarak bu durumda, bu kanun nasıl oldu da kabul edildi sorusu gündeme geliyor. Sanırım yanıtı da Fransa’nın son dönemlerde iyiden iyiye girdiği siyasi buhranda yatıyor. Buysa başka bir incelemenin konusu.
Kanunun tüm olumsuzluklarına rağmen, kabul edilmesinde sayısız fayda olduğu söylenebilir. Özellikle iki noktanın üzerinde durulması gerektiği kanısındayım. Öncelikle, kanunun yürürlüğe girmesi için gereken Senato onayının bir an evvel sağlanması hayrımıza olacaktır. Yoksa bu konu sürekli gündeme gelecek ve ülkemizdeki siyasi ortamı germekten başka bir işe yaramayacaktır. Kanun bir kere yürürlüğe girdikten sonra, birçok kişi hakkında dava açılacağını tahmin etmek zor değil. Yine aynı şekilde, Fransız yargısının, kanunun metni itibariyle, bu davaları beraat ile sonuçlandırmayacağı da öngörülebilir. İşte bu noktada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi devreye giriyor. Mahkemenin içtihatına kuşbakışı bir göz atmak bile, sonucun Fransa lehine olmayacağını ileri sürmek için yeterli. Böylece, yıllardır Avrupa parlamentolarının ellerinde siyasi bir oyuncağa dönen Ermeni meselesi, sonunda hukuki bir zeminde tartışılma imkânı bulacaktır. Mahkemenin vereceği olası bir “Ermeni soykırımının reddi ifade özgürlüğünün koruması altındadır” sonucunu içeren karar, en azından ret konusundaki tartışmayı sonlandıracaktır. Yapılması gereken, sabırla ve müstehzi bir gülümsemeyle Fransa’nın kendini ayağından vurma işlemini tamamlamasını beklemektir. Bunu beklerken de, Cezayir Soykırımı üzerine kanun hazırlamak, Ermeni işçileri sınır dışı etmek gibi fantastik önlemlerden uzak durulması gereği açık. İktisadi zorlama tedbirlerinin de sembolik düzeyde kalması kâfi.
Bu kanunun ortaya çıkartabileceği ikinci fayda ise Türkiye’de bu konuda beliren tarihi uzlaşma. Dikkat edilirse, kanunu eleştiren, birbirinden çok farklı dünya görüşlerine sahip, siyasetçi ve entelektüellerin ortak paydası, konuya ifade özgürlüğü açısından yaklaşmaları. Herkesin bunu derin bir içtenlikle yaptığını ileri sürmek saflık olacaktır. Ancak her şeye rağmen bu olay, geleneksel olarak ifade özgürlüğünden pek hazzetmeyen kesimlerin bile, bu özgürlüğün herkese gerektiğini anlamaları açısından bir ilk adım olarak değerlendirilebilir. Bundan böyle, her alanda ve özellikle Ermeni meselesinde, tam bir özgürlük ortamında siyasi tartışmaların yürütülmesi, sanırım sorumsuz Fransız parlamenterlere verilebilecek en iyi yanıt olacaktır. Kaldı ki, Fransa’yı eleştiren yerli ve yabancı unsurlar, olaya bir ifade özgürlüğü meselesi olarak yaklaşmaktadır. Türkiye hem bu eleştirilere katılıp hem de fikir ve ifade özgürlüğünü kendi evinde daha çok kısıtlarsa, şu anda bulduğu uluslararası desteği aniden kaybetme riskini taşımaktadır.
Tarihin ne garip bir cilvesidir ki, Türkiye’ye Ermeni konusundaki köşeye sıkışmışlığından kurtulma fırsatını Fransa, hem de ifade özgürlüğünü kısıtlayarak verdi. Şimdi, insan haklarının sadece Batı tekelinde olmadığını, Türkiye’de, Fransa’nın aksine özgür bilimsel ve fikri tartışmaların yapılabildiğini gösterme vakti. Muasır medeniyetler seviyesine erişip, o seviyeyi geçmek hedefi daha ne kadar somutlaşabilir? Elbette başka bir seçeneğimiz daha var. Fransa’ya kızıp, Ermeni meselesinde her farklı görüşü boğmak. O zaman peki, hangi yüzle kınayacağız bu tasarıyı kanunlaştıran, cahil ve sorumsuz Fransız parlamenterleri?
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home