Sol, Bir Bahar Akşamı mıdır? / Özgür Mumcu

Solu güzel bir şarkı, ulaşılmaz bir sevgili, düşlerimize karışmış şahane bir bahar akşamı gibi tahayyül ediyoruz nicedir. Memlekette sol ya da sol benzeri her hangi bir şey olmadığından çoktandır, iyiden iyiye bir masal kahramanı oldu çıktı sol. Ecevit’in ölümünün çağrıştırdığı biraz da bu olsa gerek. Yani yetmişlerin sonlarına doğru, bu ülke ölmeden biraz önce, kara kuru bir adamın verdiği maviliktir Ecevit’in bugün gördüğü ilgi. Yoksa, Ecevit’in iktidarda yaptıkları değil.
Yaptıklarıyla değil yapmadıklarıyla. Ecevit’in dramı bu olsa gerek. El yordamıyla başka bir düzenin de kurulabileceğini hissettirmek insanlara. Ya da bunu zaten hissetmeye başlayanların, bir şeyleri değiştirmek için başlarını kaldırdıklarında orada olması. Ama sonrası malum. Kaldıramayacağı bir yükün altına giren insanların beceriksizliği ve çırpınmasıyla darmadağın olan bir ülke.
Ama işte her şeye rağmen, uzun süredir yüreklerine hiçbir duygu uğramamış sert aile babalarının, bir gün ilk aşklarının sokağından geçerken aniden burunlarının sızlaması gibi bir şey oldu. Her duygusunu ve ümidini kaybetmiş bir ülkenin insanlarıyız. Bir an belki Ecevit’in ölümüyle, her şey farklı olabilirdi diye düşündük kim bilir.
Bu sitede yanıt aradığımız sorulardan biri de, sola ne olduğu. Belki de solun ne olduğunu sormalıyız biraz da. Bilimsel sosyalizm çökeli beri yeni suyolları arıyor sol. Bir gün küreselleşme karşıtı hareket oluyor, bir gün Blair’in üçüncü yolu. Bir sabah kalkıyoruz ki, Deniz Gezmiş’i Nazım Hikmeti kendine bayrak yapan yayın organları, Kemal Kerinçsiz gibilerine Gandi ödülü veriyor. Sol diye önümüze, hayalperest bir yeni hippi hareketi, liberalizmin uslu çocuğu ya da saldırgan bir milliyetçilik sunuluyor. Yolunu solda devam ettirmek isteyenler de, istemeden aile şirketinde görev almış sıkıntılı genç adamlar gibi yılgın bir mecburiyetten mustarip, felaket durumdaki şirket bilançosuna bakıyor. Şirketin iflasının utancı ile artık bir yükten kurtulmanın gizli rahatlamasıyla.
Uzun lafın kısası, sol biz o gelsin istiyoruz diye gelmeyecek. Solu yeniden yaratmak zamanı, eski hatıralarının hissettirdikleriyle harmanlayarak. Hep söylenir ya, haksızlıklar bitmeden sol da bitmeyecek diye. Bir de buna inanarak.
Işık yerelden yükselecek diye yazmıştı Ulaş Bayraktar. Sitenin arşivlerinde bulabilirsiniz o yazıyı. Sanırım solu bu yerel dinamik tanımlayıp tekrar ayağa kaldıracak. Nasıl yerel kongreler İstiklal Savaşı’na hazırladıysa bir zamanlar bu toprağı. Hem de belki hiç hoşumuza gitmeyecek şekilde belirecek bu sol yerelden. Belki taşranın ahlak anlayışı ile yoğrulacak. Ama işte bu olacak memleketin solu. O zaman işte, ilahi bir görev yüklenmiş gibi solcu olmaktan kurtulacak, o yerelde kimsenin umursamadığı adamlar.
Şahane bir bahar akşamını bekler gibi sol beklenmez. Bir siyasi görüştür eninde sonunda, aşk şarkısı değil. Kilise azizleri gibi, bazı insanları duayla karışık anarak; bazı şarkılarda gözleri dolarak, içlenerek erişilmez sola. Çünkü zaten bitti o sol. Dünyada yavaş yavaş can verdi, Türkiye’de boğazladılar ayaklarını bağlayıp.
Her dönem kendi solunu yaratır. Yepyeni bir dönemdeyiz. Yeniden yaratılıyor sol ağrılar içinde. Çıkacak olan bambaşka olsa da, sahiplenecek miyiz? Kızına, gizliden gizliye ilk aşkının adını koyan o sert aile babaları gibi.
1 Comments:
bu harikulade yaziyi, Turkiye'de coktan kopuk sol kolunun agrisini duyanlar herhalde en iyi anlayanlardir. Ama bir de sol kolu olup, kolunun koptugunu sananlar var ki, onlarin okumasi, anlamasi ve o sol kolun bilincine varip nihayet islev kazandirmasi acisindan dusunmelerine yardimci olabilir. Yazar bravo diyor, hatta, daha ileri gitmesini, bir gun solun onune dusmesini diliyorum. Mine G.Kirikkanat
Yorum Gönder
<< Home