Yeni Söz

24.4.07

Çirkin gazetecilik- Burak COP

Başlıkta kullandığım ifade Emin Çölaşan’ın yaptıkları, ettikleriyle ilgili. Ve aynı zamanda hem artık ortadan kalkması gereken, miyadını doldurmuş ilkel bir gazetecilik anlayışını; hem de Türkiye’nin demokratikleşme ve ilerlemesinin önüne set çeken, “irtica” kelimesini kullana kullana has mürtecilik yapan kişileri hedef alıyor…

Biliyorsunuz geçen cumartesi “vatan elden gidiyor”cu demagog kemalistler ve çoğu kendine milliyetçi demeyen milliyetçiler tarafından dolduruşa getirilen birkaç yüz bin vatandaş Ankara’da yürüdü. Canları sağolsun, kitle bu. “Bu kış komünizm geliyor” dersiniz, gider Tan matbaasını basarlar... “PKK’lılar bildiri dağıtıyor” dersiniz, 3-5 bin kişi toplanıp 3-5 TAYAD’lıyı döve döve öldürmeye kalkarlar… “Laiklik elden gidiyor” dersiniz, Mütareke yıllarında yaşadıklarını hâyâl edip Anıtkabir’e türbe ziyaretinde bulunurlar… Dolayısıyla ben “kitle”nin yapıp ettiklerini çok önemsemiyorum, meğer ki Hrant Dink’in ardında yürüsün. Bakın o zaman önemserim işte, algıda seçicilik yapıyorum, kusura bakmayın.

Emin Bey elbette çok mutlu olmuş yürüyüşe. Doğaldır, Türk basınının makul zannettiğimiz kalemleri bile esen rüzgârdan etkilenip bu “anlamlı” fakat yersiz ve tehlikeli yürüyüşe göz kırparken, Çölaşan’ın köşesinden zafer nidaları atmasına şaşırmamalı. Yalnız beni rahatsız eden başka bir şey vardı o köşede…

Biliyorsunuz, eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’e mâledilen günlüklerin hakiki olup olmadığı konusunda ne “öyledir” dedi, ne “değildir”. Aslında anlayan anlamıştır Sayın Özkök’ün ne demek istediğini ya neyse… Belli ki göz kamaştıran Türk entelektüeli Emin Çölaşan bu işten hoşlanmamış. Zaten görevi sırasında da Özkök’ü fazla yumuşak bulduğunu belirten yazılar yazardı. İktidara postal göstermesini isterdi zira (bu arada, asker siyasete müdahale etmiyor diye hayıflanmasından ötürü Çölaşan’a kızmalı mı, yoksa pek çok meslektaşının aksine açık sözlülük ediyor diye saygı mı duyulmalı, kararsızım!).

Her neyse… Köşesinin sonuna bir not iliştirmiş Çölaşan, kısaca “görevi sırasında Başbakan Özkök’e ‘hocam’ der miydi, işte bunu Mustafa Balbay’la beraber yarın falanca kanalda görüntüleriyle açıklıyoruz” demiş. Mustafa Balbay, biliyorsunuz, bir ara “Genç subaylar (AKP’den) rahatsız” diye buram buram “Yön”, “Devrim” kokan bir haber yazmış, dönemin Genelkurmay Başkanı’nı bile çileden çıkarmıştı. Kendisi halen Baskın Oran hakkındaki “AB’den para alıyor, karşılığında propaganda yapıyor” minvalli ultra-dayanaksız (bundan daha kibar olamazdım) sözlerinden ötürü aleyhinde açılan bir davada sanıktır.

Açıkçası Erdoğan’ın Özkök’e nasıl hitap ettiği umurumda bile değil. O marjinal kanaldaki çirkin programlarında nasıl bir kaset yayınladılar, o da umurumda değil. Yalnızca zamanlamaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Özkök bazı eski generallerin vakt-i zamanında darbeye yeltendikleri iddiasını yalanlamıyor, hemen ardından ‘Minik Kuş’çu köşe yazarı Özkök’ü halk nezdinde yıpratacak bir hamleye girişiyor.

Sayın Çölaşan gazetecilikte şantajcı, saldırgan ve negatif; siyasette neo-İttihatçı bir demokrasi karşıtı; entelektüel birikimde ise deniz seviyesinin anca 3 metre üzerinde… Hani Hürriyet’in Murat Belge gibi isimleri transfer etmesini zaten beklemiyorum da hiç olmazsa Cüneyt Ülseverler’in sayısını arttırsa bari. Ama hayır, onu da yapmıyor, Emin Çölaşanlar’ı çoğaltıyor. Bakınız Rahmi Turan faciası…