Sinek Küçük Ama Tehlike Büyük / Özgür Mumcu
Sion’un Bilge İhtiyarlarının Protokolleri adıyla bilinen ve sonradan düzmece olduğu anlaşılan belge, 20. yüzyılın başında dünya kamuoyunu çokça meşgul etmiş. Protokollere göre, gizli bir Yahudi örgütü dünyayı ele geçirmek için, dünya medya ve finansını kontrol etmekte ve toplumları yerli işbirlikçiler eliyle manipüle etmektedir. 1920’lerde, söz konusu protokollerin çarlık Rusyası gizli servisleri tarafından üretilip piyasaya sürüldüğü ispatlansa da, özellikle Nazi Almanya’sının Yahudilere karşı aldığı tedbirleri meşrulaştırmak için bu sahte belgeye dayandığı gözleniyor.
Kıymeti kendinden menkul kimi araştırmacılar da memleketimizde benzer bir sahtekârlığı çok daha ustaca sergilemekte.
Beyaz Türklerin Sırrı
Artık ifşa edildi beyaz Türklerin sırrı, ey vatan gözyaşların dinsin. Hem de aksi ispat edilemeyen derin, bilimsel ve ciddi çalışmalarla. Efendilerin ipliği çıktı pazara. Kitapları okumadıysan, tulûatçı profesör anlatıp duruyor. Çözüldü şifreler bre gafil, mezar taşlarına, aile şecerelerine baktılar, magazin dergilerini incelediler, kafa kafaya verdiler, en bilimsel metotları uyguladılar ve buldular. Buldukları mutlak doğruları eleştirmeye kalkanın vay haline. Hem cahillikle suçlanırsınız hem de anlı şanlı profesörün boyunca kitabı olduğu hatırlatılır.
Bilmeyen kaldıysa, bir kez de ben buradan açıklayayım: Türkiye Cumhuriyeti Sabetaycı bir zevatın eline geçmiştir. En etkili kademelerde onlar var. Birbirlerini tutarlar, aralarına kimseyi almazlar ve kimliklerini saklarlar. Ancak, acar bir yurtseverin araştırmacı gözlerinden kaçmayacak çeşitli ipuçlarını bırakırlar arkalarında.
Soyadlarına, adlarına, yazdıklarına çizdiklerine verdikleri başlıklara, mezarlıklarına dikkat edersen sır çözülür. Dikkat et, uyanık ol, üzerinde oynanan oyunları boz.
Biz kimiz?
Unutuldu galiba hatırlatalım. Türkiye halkı, az sayıda gayrı Müslim azınlık ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Müslüman tebaasından geriye kalanlardan oluşur. Bunun içinde Türkmenler ve Kürtler gibi İmparatorluğun kuruluşundan beri Müslüman olan unsurların yanı sıra başkaları da bulunmakta. Islama sonradan geçen Boşnaklar, Arnavutlar, Çerkezler, Abazalar, Gürcüler, Pomaklar bu kalemdendir ve ekseriyeti Balkan harbinden ya da çarlık Rusyasından kaçarak Anadolu’ya yerleşmiş, bu sebeple de sonradan geldikleri topraklara yeni bir yaşam kurma gailesiyle hızla uyum sağlamıştır. Bunun haricinde, Osmanlı’nın Rum, Ermeni ve Yahudi milletlerinden de Müslümanlığa geçen azımsanamaz bir kitle mevcut. Giritli Türklerin çoğu örneğin, Islama geçmiş Rumlardır. Karadeniz’de, Kapadokya yöresinde de birçok Ortodoks cemaat çeşitli sebeplerle Müslümanlığa geçerek, zamanla Türkleşmiştir. Aynı bahis Ermeniler açısından da geçerli. Sabetay Sevi ve takipçileri de tarihi bir hakikat. Elbette, memlekette Yahudi dönmesi de mevcuttur.
Saf katıksız hiçbir ırk yoktur. Her millet, birçok kavmin birleşmesinden oluşur. Bu bizim için diğer milletlere nazaran daha da geçerli bir tespit. Orta Asya’dan bir günde inmedik Anadolu’ya. Yolda karışa karışa ve karıştıklarımızı da kimliğimizin bir parçası yaparak ilerledik. Fethederken bir yandan da fethedildik. Değiştik, değiştirdik. Ergenekon’dan beri çok sular aktı. Karıştık, zenginleştik, güçlendik. Öğrendik, öğrettik. Dinler değiştirdik, dinler değiştirttik. Ve biz ortaya çıktık. Orta Asya Oğuzları, Anadolu’nun yerli halkları, Kafkas ve Rumeli halkları, hep beraber oluşturduk Türk milletini. Hiçbir unsur diğerinden daha az Türk değil.
Türk ırkından değil, Türk kimliğinden bahsedebiliyoruz o sebeple. İçinde her etnik grubu barındıran ve bu grupların özelliklerinden ayrı ve onlardan aşkın bir kimlik.
Bir de tüm bu halkların birbirleriyle evlilik yoluyla karışması da hesaba katılırsa Türk Milletini oluşturan topluluğun gücünün kaynağı olan zenginliğe ulaşılır.
Savaşlardan ve göçlerden, salgın hastalıklardan ve isyanlardan süzüle süzüle gelen bu nüfusun en önemli özelliği, üç dört kuşak ötesini bilmemesidir. Bu durumun asimilasyonu kolaylaştırıcı bir etkisi olduğu muhakkak. Kürtler de bu asimilasyonun diğer unsurlara nazaran daha az gerçekleşmesi ise başka bir yazının konusu.
Kaldı ki dünyada İzlanda ve Kuzey Kore haricinde, etnik olarak homojen bir topluluk bulunmamaktadır. Etnik homojenliğin son aranacağı yerlerden biri de Türkiye aslında. Çoğumuzun ailesinde yukarıda bahsettiğim unsurlardan bir ya da daha çoğunun bulunması yüksek ihtimal. İmparatorluk mirasçısı bir nüfusta da bunun aksi düşünülemez. Türk kimliği yekpare bir bütün değil. İçinde Dede Korkut hikâyeleri de, Müslümanlık hatta Hıristiyanlık öncesi Anadolu adetleri de, Rumeli’nin, Kafkasya’nın şarkıları da var.
Türklük, kaynaklarının zenginliğinden zayıflamaz. Kendisini oluşturan unsurlardan bazıları hedef gösterilerek zayıflatılır.
Hepimiz Ermeni, Rum, Arnavut, Kürt, Gürcü ya da Çerkez olduğumuz için hepimiz Türküz. Gerisi laf-ı güzaf.
Bundan utanç duyan, bunu reddeden kendinden utanmakta, kendini reddetmektedir.
Vaziyet bu istikametteyken, bilimsel araştırma süsü verilmiş garip metinlerle cadı avına girişir gibi soy sop avcılığına girişmenin manası ne? Yoksulluk ve itilmişlikle kendini köşeye kıstırılmış hisseden kitlelere “buyurun işte bu beyler ve hanımlardır bunların sorumlusu” demekten başka. “Bunlardır sermayenin, siyasetin ve medyanın sahipleri, bu nedenle senin sesin çıkmaz, sen yoksulsun ve kimse ciddiye almaz seni” mesajı çıkmaz mı tüm bu yazılanlardan.
Türk Thule’sine doğru
Koca bir sömürü düzenini eskiden Marksist teorilerle izah etmeye çalışanlar, bugün suçu Sabetaycılar başta olmak üzere sözüm ona gayrı milli odaklara atma kolaycılığında. Bir de ortaya Yahudi-Hıristiyan savaşı, Armageddon, Marduk gibi zırvalar atılmakta ki kafalar iyice karışsın, işin içine Mistisizm girsin. Haberiniz yoksa bir de buradan öğrenin. 2012’de Marduk adında bir göktaşı dünyaya çarpacakmış, Kuzey Amerika yaşanmaz hale geleceği için ABD Orta Doğuya yerleşmeye çalışıyormuş. Ya da başka bir görüşe göre, Mesih’in dönüşü için Orta Doğu’yu temizlemeye çabalamaktaymış ABD ve bu nedenle Yahudilerle gizli bir savaş yürütmekteymiş. Biri için Mesih’in geri dönüşü, diğeri içinse ilk gelişi sonuçta. Bu örtülü savaşta İsrail, Yahudi Kürtlerle işbirliği yapmaktaymış, Barzani sülalesinde hahamlar varmış vs vs. Seçin beğenin alın. Yani işin petrol kaynaklarıyla, emperyalizmle falan bir ilgisi yokmuş. Ezilen halkların hakları, anti emperyalizm vs. artık demode kavramlar. Varsa yoksa göktaşları, yüzyıllar öncesinde Islama geçenler, Mesihler. Eh, böylesi demek ki daha bilimsel.
Thule örgütü Nazi hareketinin atasıdır. Alman aşırı sağının, yabancı ve özellikle Yahudi düşmanlığını savunan, Cermen ırkı ve mitolojisine sahip çıkan, mistik mevzulara düşkün bu örgütü, Hitler’e uzanan bir siyasi geleneğin çekirdeğidir.
Korkarım dağınık da olsa bir Türk Thule’si kurulmakta. Bundan elli sene sonra Türk Nazizmini inceleyen tarihçiler yazarlar artık kimmiş diye kurucuları.
Tuluatçı profesörler, Teşkilat-ı Mahsusa nostaljiği araştırmacı diziciler, İslamcı fırsatçılar, Türkiye’de ırkçılık yoktur diyenlere nazire olsun diye iyice kuvvet kazanan Nihal Atsızcılar, buduncular, üç ucuz komplo kitabı okuyarak âlim olduğu zannına kapılan magazinci bozması köşe yazıcıları ve gazeteci müsveddeleri. Yarattığınız cadı avı ortamı, yücelttiğiniz şiddet ve mafya kültürü kime ne kazandıracak? Bu ülkede açtığınız yol, bundan üç dört sene önce bazılarınızın kitapları yanında Hitler’in Kavgam kitabını da bestseller yaptı. Meyvelerini kanlı kurşunlar olarak topluyoruz.
Kör bir kargaşada insanlar ölecek. Vicdanınız sizi bir an bile yoklamaz mı?
İlk başlarda sinek Küçük ama mide bulandırıyor diyorduk. Simdiyse sinek daha da fazla mide bulandırıyor. Tüm bu sinek sürüsü ve üzerine konup kalkıp beslendikleri düzeni açığa çıkartmak ve bu soytarılığa dur demek zorundayız. Daha da geç olmadan.
Vatan da böyle düze çıkar, Türklük de böyle onur kazanır. Diğer ihtimal ise boş vermek, işleri Marduk’a havale etmek.